Hasta Doktor İlişkileri Üzerine

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
Kullanıcı avatarı
vav
Mesajlar: 59
Kayıt: 04 Ara 2013, 10:23

Hasta Doktor İlişkileri Üzerine

Mesaj gönderen vav »

Neyim var ne yapayım
Hiçbir hastalık tesadüfen, birdenbire ortaya çıkmaz.

Hepsinin bazen ruhsal bazen de fiziksel bir nedeni vardır. Ben de hastalandığımız zamanlarda aklımıza takılan “Neyim var? Ne yapayım?” sorusunun cevaplarını kitaplaştırdım. Bugün o kitaptan bazı bölümler aktaracağım...

HEPİMİZ zaman zaman “şu veya bu nedenle” hastalanırız. Burada “Neden?” sözcüğü çok önemlidir. Hayatımıza ilişkin pek çok şeyde olduğu gibi hastalıklar da tesadüflerin değil, “neden”lerin sonucudur. Hastalandığımız zaman da aklımıza önce şu iki soru takılır, önce iki soruya cevap ararız: NEYİM VAR? NE YAPAYIM? Uzun yıllardır yazılarımda hastalıkların zannedildiği gibi durup dururken ortaya çıkmadığını anlatmaya çalıştım. Size “Hastalık beyaz, sağlık siyahsa eğer, beyazı siyaha çeviren iç veya dış, fiziksel ya da ruhsal bir neden mutlaka ama mutlaka vardır” düşüncesini aşılamaya çalıştım. Son birkaç yılda ise daha çok son iki soruya, “Neyim var? Ne yapayım?” sorularına yanıt verebilecek bilgileri bir araya toplayıp kitaplaştırdım. Kitabın adı da bu iki sorudan oluşuyor: NEYİM VAR, NE YAPAYIM? Kitabın nisan ayının ilk haftasında elinizde olacağını umuyor, bugünkü yazımı da müsaadenizle o kitaptan bazı bölümlere ayırıyorum.


Sağlığınızın değerini bilin
VÜCUDUNUZUN işleyişi, bazı sağlık problemlerinin verdiği sinyaller ve onları kontrol altına almanın yolları hakkında ne kadar çok şey öğrenirseniz vücudunuzu o kadar çok sakınır, o kadar çok korursunuz. Keyifle yediğiniz cipslerin, patates kızartmalarının, baklavaların kanınızı insülin hormonuyla doldurduğunu, bu hormonun vücudunuzdaki etkilerini bilirseniz, bir şeyleri değiştirmek, daha sağlıklı olmak için bir şansınız olur. Bu hormonun ileride sizi bir şeker hastası, hatta belki de kanser yapabileceğini bilseniz... Ya da aldığınız kiloların, bel çevrenizin giderek genişlemesinin sadece estetik bir sorun olmadığını, o muhteşem yaradılışın imdat çağrıları olduğunu bir anlasanız.

BİLGİ TATSIZLAŞTIRIR
Ben bilginin ağzınızdaki o cipsi tatsızlaştırma, baklava dilimini acılaştırma gücüne inanıyorum. İnanmak istiyorum. Her zaman, her yaşta yaşam tarzınızda değişiklikler yaparak daha sağlıklı, daha zinde bir insan olabilirsiniz. ‘Sağlık’ içi boş bir kelime değil. Sağlıklı olmak size yaşamın içini güzel anlarla doldurma şansı verir. Sağlıklı olmak güne dinç ve zinde başlamak, yaşamdan keyif almak, dostlarınız, sevgiliniz, eşiniz, çocuklarınız ve torunlarınızla güzel vakitler geçirmek yaşamı zenginleştirir, ona anlam ve değer katar.

‘Normal’ hep normal midir?
MODERN tıp, fizyolojik değerler içindeki her türlü değişimi normal sayar, küçük ama süregiden değişimleri gereği kadar dikkate almaz. Mesela size der ki “Tansiyonunuz 13’ten büyük, 8’den küçük olmayacak!” ama büyük tansiyonunuzun 11’den 12’ye, 6 ay sonra da 12’den 13’e doğru yükselmeye başlamasını pek önemsemez. Önemsemez çünkü tansiyonunuz hâlâ “normal değerler” içindedir. Neyse ki modern tıp son yıllarda gri alanları da tanımlamaya başladı. Mesela tansiyonunuz yavaş yavaş yükseliyorsa, normal tansiyon ile hipertansiyon arasındaki geçiş sürecini “prehipertansiyon” olarak tanımladı. Kısacası modern tıp en sonunda koruyucu tıp kavramını keşfetti.

‘Modern’ hayat başımızı ağrıtıyor
BAŞIMIZI ağrıtan sorunlar o kadar çok ki! Günlük olaylar, akşam haberleri ve ekonomik sorunlardan tutun, ev ve iş yaşamındaki gelgitlere kadar pek çok şey başımızı ağrıtabiliyor. Baş ağrısı uzmanlarına bakılırsa yaşam tarzımız değişmeye devam ettikçe başımız daha çok ağrıyacak! Yiyip içtiklerimizden kullandığımız teknolojik cihazlara kadar hayatımıza giren pek çok yeni şey başımızı ağrıtıyor: Cep telefonları, bilgisayarlar, kablosuz internet bağlantıları, 24 saat aralıksız devam eden televizyon yayınları, sokaklarda bile peşimizi bırakmayan radyo frekans dalgaları, fast-food yiyecekler, monosodyum glutamattan zengin hazır gıdalar, hepsi birer baş ağrısı nedeni olabiliyor. Tabi bir de şehirde yaşayanlarımızın maruz kaldığı hızlı hayat temposu, başarı odaklı yaşam tarzları ve tüm bunların yarattığı stres, depresyon, ruhsal problemler ve uyku sorunları da söz konusu. Kısacası modern yaşamın getirdikleri birer baş ağrısı tetikçisi gibi çalışıyor. Çoğumuzun çalıştığı ofislere bir bakın: Kalabalık, havasız ve çok aydınlık. Bu ofislerde çalışıp da başımızın ağrımaması mucize olur zaten!

Ağrınız varsa geç kalmayın
Ağrıyla birlikte bulantı ve kusma varsa. Bunlar genelde migrene eşlik eden problemlerdir ama ağrı migreni hiç andırmıyorsa...
Ağrıyla birlikte elde, kola kuvvet kaybı ve uyuşma gibi şikayetler ortaya çıktıysa.
Baş ağrısı adeta bir gök gürültüsünü andırır bir şekilde ya da şiddetli bir patlama gibi başladıysa. Bu genelde damar yumaklarının yırtılmalarında görülen ciddi bir durumdur!
Ağrıyla birlikte ensede sertlik, ateş gibi şikâyetler varsa.
Ağrı karakterini değiştirmişse. Gece uykudan uyanmanıza neden olacak bir şiddetteyse ve fışkırır gibi kusmaya başladıysanız hemen bir hastanenin aciline gitmenizi öneriyorum.
Başınızdaki damarların herhangi bir nedenle iltihaplanması da zorlayıcı, son derece şiddetli baş ağrılarına neden olabilir.
Beyin tümörleri ve damar genişlemeleri de baş ağrısına neden olabilir.

Tehlikeli tesadüfler
SÖZ konusu sağlığınız olduğunda işinizi tesadüflere bırakmak ister misiniz? Bir doktor ve bir hasta düşünün. Bu doktor insan vücudu hakkında her şeyi en ufak detayına kadar biliyor. Ama bu bilgileri hastasına aktarmaya sıra gelince ağzını bıçak açmıyor. Hastaya bir reçete yazıyor ama ona alması gereken ilacı neden alması gerektiğini anlatmıyor. İlacın yan etkilerinden de bahsetmiyor. İşin ilginç tarafı hasta da belki biraz ürktüğünden, belki de doktora soru sormanın saygısızlık olacağını düşündüğünden ağzını bile açmıyor. Doktor hastayı hastalığının detayları, hayat boyu içmesi gereken ilaçlar konusunda bilgilendirmiyor.

BÖBREĞİNİ BİLMİYOR
Şimdi de beni her zaman hayrete düşüren bir hasta profilinden bahsetmek istiyorum. Belki bir mimar ya da önemli bir felsefe profesörü, amma velakin karaciğeri nerede, böbrekleri nerede haberi bile yok. Her şey üstüne kafa yormuş, irdelemiş, düşünmüş, taşınmış ama tansiyonun ne olduğu üzerine hiç kafa yormamış. Dünyada olan bitenle çok yakından ilgili ama iş kendi vücuduna geldiğinde kör, sağır ve dilsiz. Hiçbir şeyden haberi yok.

İŞ HASTAYA DÜŞÜYOR
Sözü geçen bu iki insanın hasta ve doktor olarak karşı karşıya geldiğini hayal edin. Bence bu son derece talihsiz bir tesadüf! Uzun lafın kısası biz hekimler sizi daha fazla bilgilendirmeliyiz. Siz hastaların da bilgili ve ilgili olması gerekiyor. Bilgili hasta özellikle tansiyon, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, romatizma gibi uzun süre devam edecek problemlerde hastalığın kontrol altına alınmasını kolaylaştırır.
İkinci fikir şart!
ÖZELLİKLE ameliyat olmanız gerektiği söylendiğinde, sağlık probleminize bir teşhis konmakta gecikildiğinde, tekrar tekrar yeni testlere ihtiyaç duyulduğunda, konulan teşhis doktorunuzun uzmanlık alanının dışında kaldığında ve uygulanan tedavilere rağmen şikâyetleriniz, sorunlarınız devam ettiğinde yeni bir görüş almaktan, ikinci fikre başvurmaktan çekinmeyin. Bilhassa size kanser, şeker hastalığı, hipertansiyon, kronik yorgunluk, depresyon, romatizmal hastalıklar, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, hipoglisemi ve benzeri uzun süreli kronik sağlık sorunları ile ilgili teşhisler konduğunda ikinci fikrin daha da önemli hale geldiğini unutmayın.


Kaynak: Osman Müftüoğlu / Hürriyet
Kullanıcı avatarı
utangac
Mesajlar: 450
Kayıt: 19 May 2014, 20:07
Konum: yokum

Re: Hasta Doktor İlişkileri Üzerine

Mesaj gönderen utangac »

UTANGACTAN BÜYÜK HİZMET
cevaplanmamış mesajları cevaplıyorum canlarım benim

amma uzun yazıyosunu mk insan okucak bunları insaf edin yahu
http://www.sosyal-fobi.net/forum/viewtopic.php?f=14&t=31569
Cevapla