Sevdigimiz Kitaplardan Alintilar

Beğendiğiniz ya da okumayı düşündüğünüz kitaplar hakkındaki düşünceleriniz..
n/a

Sevdigimiz Kitaplardan Alintilar

Mesaj gönderen n/a »

ilki benden gelsin..

"yollarda. okurken. pencereden caddelere bakarken. giyinirken. soyunurken. herhangi bir kahvenin icinde oturan insanlara gelisiguzel bakarken. hic bir sey aramazken. herhangi bir kahvede oturan insanlari gormezken, baska olgular dusunurken. yosun kokusunu yeniden duymaya calisirken. bir kavsakta karsidan karsiya gecerken, arabalar dunyasinda yasadigini son anda algilarken, buyuk bir bulvarin tum kahvelerinde oturanlarin hic birini tanimazken, bir magazadan gelisiguzel yiyecek secerken, ya da bir saticidan herhangi bir mali isterken, ayni anda ozlem ve yanizliklari dusunurken, gidenleri, gelenleri, bolunenleri, olenleri, doganlari buyuyenleri, yasamak isteyenleri, yasamak istemeyenleri ozlerken, severken, sevilirken, sevisirken, hep yalniz degil miyiz?"
nofuture

Mesaj gönderen nofuture »

"Öfkeliydim, kendime karşı öfkeli. Hep böyle olurum. Aylarca sessiz kalırım, neredeyse konuşmayı unutacak kadar, sonra birden baraj yıkılır ve ne varsa; neyi tutmuşsam herşeyi koyuveririrm, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar ve daha susmadan pişman olurum."

"Artık yoluma hiçbir engel çıkmayacağı duygusuna sahiptim. Engel yokmuşcasına yürümem yeterliydi. Düşüş işte böyle başlar."

"Tünelin ucunda ışık görünmezse bile, ışık varmış gibi yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir."

"Beklediğim yarınlar dünde kaldı."
Kullanıcı avatarı
yok
Admin
Mesajlar: 1469
Kayıt: 09 Mar 2005, 16:21

Mesaj gönderen yok »

Cok güzel bunlar ama alinti yaptigimiz kitaplarin isimlerini ve yazarlarini da yazsak daha iyi olmaz mi?
nofuture

Mesaj gönderen nofuture »

Haklısın Admin. Kitabın adını ve yazarını yazmayı unutmuşum.

Doğunun Limanları - Amin Maalouf
n/a

Mesaj gönderen n/a »

benimki de tezer ozlu- yasamin ucuna yolculuk'tandi.

simdi ise cemal sureya'nin hasta esine yazdigi "on uc gunun mektuplari" kitabindan bir bolum:

" Senin eşsizliğin, bulunmazlığın üstüne ne söylesem eksik kalır. Sadelikten korkmayan bir kadınsın bir kere. O köprünün altında vb. satılan balık-ekmekten alıp yemek istemen beni çok gönendiren şeylerden biri. Sana ondan almak istemiyişimin tek nedeni midenin sağlığını düşündüğümdendir. Bunu kaç kez söyledim sana. Adapazarı'ndaki kızla -neydi adı onun?- çektirdiğin fotoğrafta senin bütün hayat tavrın gizli. En gösterişsiz koşullarda da sen, o koşullardan hiç utanmadan, hiç yüksünmeden, bir ayağını gözüpek bir rahatlıkla ileri atabilirsin.Beni nasıl savunursun sonra. Birisi bana çok şişmanladığımı söylemişti de, hemen saldırıya geçmiş, şişman olmadığımı ileri sürmüştün. Oysa pekala fazla okkalanmıştım o günler. Sen busun işte. Sevdiğini her durumda savunursun, onun kusurlarını görmezsin. Ne sevgilisin sen.
*
Ama Aragon'un şu dizesi de bir gerçek :
"Göğsüne bastırırken kırar sevdiği şeyi"
*
O da var. Kişi kimi zaman çok sevmenin getirdiği yanlışlıklara da düşüyor. Sevdiği şeyi göğsüne fazlaca bastırırken örseliyor onu. Hoyratlaşıyor bir yerde aşk. Acaba bu gerçekten aşkın kaçınılmaz bir gereği mi ? Kimi zaman öyle belki. Ama, ben, öyle olmamalı diyorum. İnsani çizgiden sapmamalı. Aşkı insani çizgide bütünlemeli. Mutluluk da, sanırsam, o zaman bütünleniyor. Güven, mutluluğun temelidir. Güven aşkın ve her türlü aşkın, yani cesaretin, yani kavganın temelidir. Mevhibe'nin İsmet'ten kuşkulanabileceğini aklın alıyor mu? Bu noktada bir özeleştiri yaparsak, sende güvenin, bende bakımın zaman zaman aksar gibi olduğu sonucuna varabiliriz.
* Ne demiş şair :
" Aşklar da bakım istiyor öğrenemedin gitti".
* Aynı şair şöyle bir dize de ekleyebilirdi şiirine :
" Aşklar tam güven istiyor güvenemedin gitti".

...
Kullanıcı avatarı
UnConscious
Mesajlar: 307
Kayıt: 26 Haz 2005, 23:06
Konum: istanbul
İletişim:

Mesaj gönderen UnConscious »

bunu daha önce de bir veya birkaç kez yazmış olmalıyım ama madem böyle bir başlık açıldı buraya da yazayım
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar isimli eserinden...
...çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaktır. her olayda bir kenara çekilenler
gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. yaptıkları işlerin gizli kalmasını
isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. kimse, onların varlığıyla tedirgin
olmayacaktır. bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir
gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. Gazetedeki ölüm ilanı bile,
yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. hayattan
çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. ölüm bile onların
adlarını duyurmaya yetmeyecektir. Herkesin mezarında güller ve menekşeler
büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir. mezarları bir kenarda
kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır.
cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. ağız tadıyla bir
keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır. hayattan çıkarı olmayanların hayatı ,
çıkmaza sürüklenecektir. kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan
çekmeye başlayacaklardır. sıkıntılarını kimseyle paylaşmasını bilmedikleri
için, yalnız başlarına ıstırap çekeceklerdir. duygu alıverişinden nasipleri
olmayacaktır. duygusuz, hareketsiz, tatsız bir hayat yaşadıkları sanılacaktır.
çektikleri acılarla, yüzlerinin buruşmasına, saçlarının beyazlaşmasına izin
verilmeyecektir. güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli
oldukları sanılacaktır. hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul
edilmeyecektir. böyle bir yanlışlığa düşülmeyecektir. aslında, hayattan
çıkarları olduğu ispat edilecektir, çıkarlarını korumak için canları çıktığı
halde, bunu beceremedikleri için,
çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşçasınagillerden göründükleri yüzlerine
vurulacaktır. Onlar da bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır.
kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu,
hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını
onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. işte o anda dahi, delice bir
harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine
göz yumulmayacaktır. kendilerini öldüremeyeceklerdir. onlara anlatılacaktır
ki, böyle bir davranış bütün yaşamlarıyla çelişki içindedir, gerçekle ilgisi
yoktur: kendilerini öldürürlerse, onlar hakkında varılan isabetli yargıları
çürütmek için gene boş bir çaba göstermiş olurlar. bu hiçbir şeyi değiştirmez.
onlar, bu rezilliğe de katlanarak sürünmeye devam edeceklerdir. hayatlarıyla
yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır? hayattan çıkarı
olmamak, hem tanrının hem de insanların gözlerinde affedilmez bir suçtur;
gelişip yayılmaması için gerekli her türlü tedbir alınacaktır. bütün tarih,
bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısaca bütün lojiler, hayatın
çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar.
"Ben çıkarıma bakarım" diyeceksiniz, bunun için "babamı bile tanımam"
diyeceksiniz. kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!
It's not the evil from down below
Which creeps and lurks under the snow
It's not of satan's will we fall
It's due to the evil in us all
n/a

Mesaj gönderen n/a »

tutunamayanlar'dan bir bolum ben de koymustum foruma bi yerlere. bence abartisiz turk edebiyatinin en guzel romani.
BİR ACAYİP ADAM

Mesaj gönderen BİR ACAYİP ADAM »

kesinlikle sana katılıyorum
oğuz atay ın kitapları güzeldir herkese tavsiye ederim
kendisi eğer genç yaşta ölmeseydi türk edebiyatının en büyük yazarlarından biri olacaktı
ama genç yaşına rağmen yine de arkasında mükemmel esereler bıraktı
Kullanıcı avatarı
nfS-F
Mesajlar: 619
Kayıt: 25 Tem 2006, 13:00

Mesaj gönderen nfS-F »

ya arkadaşlar siz kitap okurken hoşunuza giden sözleri yada paragrafları aklınıza o esnada bi kaç defatekrarlayıp kazıyomusunuz yoksa altını çizip daha sonra başka bi yere not mu alıyosunuz..diğer türlü okuyup geçerek aklınızda tutuyosanız helal valla..
sen kendine güvendiğin kadar SENSİN
n/a

Mesaj gönderen n/a »

en sevdigim yazar olan albert camus'unun "yabanci" adli romanindan bir bolum:

"akşam, marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. ‘bence bir, ama istersen evleniriz’ dedim. o zaman, kendisini sevip sevmediğimi öğrenmek istedi. bir başka sefer de söylediğim gibi: ‘bunun bir anlamı yok ama, her halde sevmiyorumdur’ diye cevap verdim. bunun hiçbir önemi olmadığını, isterse evlenebileceğimizi söyledim. zaten isteyen kendisiydi, ben sadece evet demekle yetiniyordum. o zaman, marie ‘evlilik ciddi bir şeydir’ dedi. ben de ‘değildir’ diye cevap verdim. bir an sustu, bana sessiz sessiz baktı. sonra yine konuştu: ‘aynı şekilde bağlı olduğun bir başka kadın sana aynı teklifi yapsa kabul eder miydin, onu öğrenmek istiyordum’ dedi. ‘elbette ederdim’ dedim. o zaman ‘ben seni seviyor muyum acaba’ diye sordu. ben de ‘bu hususta hiçbir fikrim yok’ diye cevap verdim. yine sustuktan sonra, ne kadar tuhaf bir adam olduğumu, beni muhakkak ki bunun için sevdiğini, ama belki günün birinde yine aynı sebeplerden benden nefret edebileceğini mırıldandı. bunlara ekleyeceğim bir sözüm olmadığı için susuyordum. gülümseyerek kolumu tuttu, ‘seninle evlenmek istiyorum’ dedi. ben de ‘ne zaman istersen evleniriz’ diye cevap verdim."
nofuture

Mesaj gönderen nofuture »

Auschwitz kampında kalmış Victor E. Frankl adlı bir doktorun "İnsanın Anlam Arayışı" adlı kitabından:

:arrow: Yaşamın anlamı, insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. Bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır. Sorunu genel terimleriyle ortaya koymak bir satranç şampiyonuna sorulan soruyla kıyaslanabilir: " Söyleyin Ustam dünyadaki en iyi hamle nedir?" Bir maçtaki belli bir durumdan ve rakibin özel kişiliğinden bağımsız en iyi hamle ya da iyi bir hamle diye birşey kesinlikle yoktur. Aynı şey insanın varoluşu içinde geçerlidir. Kişinin soyut bir yaşamın anlamı arayışına girmemesi gerekir.

:arrow: Bir keresinde, geleceğe inancın yitirilişiyle bu tehlikeli pes ediş arasındaki yakın ilişkiye ilişkin dramatik bir olaya tanık oldum. Oldukça ünlü bir besteci ve libretto yazarı olan kıdemli blok muhafızımız F, birgün bana şunları söyledi: "Sana birşey anlatmak istiyorum, Doktor. Garip bir rüya gördüm. Rüyamda bir ses, bir şey isteyebileceğimi bilmek istediğim şeyi söylememin yeterli olduğunu, ne sorarsam sorayım yanıt verebileceğini söyledi. Ne sordum dersin? Savaşın benim için ne zaman biteceğini sordum. Ne dediğimi anlıyorsun: Benim için! Kampımızın ne zaman özgürlüğe kavuşacağını, acılarımızın ne zaman biteceğini bilmek istedim."
"Peki bu rüyayı ne zaman gördün?" diye sordum.
"1945 Şubatı'nda" diye yanıtladı. Rüyayı anlattığında Mart başlarıydı.
" Rüyandaki ses ne dedi?"
"Otuz Mart",diye fısıldadı, saklamak istercesine.
F bu rüyayı bana anlattığında hala umut doluydu ve rüyadaki sesin doğru çıkacağına inanıyordu. Ama vadedilen gün yaklaştıkça, kampa ulaşan savaş haberleri, vadedilen günde özgür olmamızın pek de olası olmadığını gösteriyordu. Yirmi dokuz Mart günü F ansızın hastalandı ve ateşi çok yükseldi. Kehanetinin ona savaşın ve acıların onun için biteceğini söylediği otuz Mart günü hezeyana girdi ve bilincini yitirdi. Otuz bir Mart günü ölmüştü. Dışarıdan bakıldığında ölüm nedeni tifüstü. Geleceğe olan inancı ve yaşama istemi felce uğramış ve bedeni hastalığa yenik düşmüştü; böylece rüyasındaki ses haklı çıkmıştı.
n/a

Mesaj gönderen n/a »

Ask Dokumu - Cengiz Erdem

(Kanatlari Budanikliga Yazgili Bir Intihar Girisimi)


0.Tablet
Ben Godot'u beklerken sen geldin.

1.Tablet
Yesillikler arasina sikisip kalmis bir col kurakligiydin sen ve
sende susuzluga yazili bir yilandim ben. Ben iste o alev alev
kumlarin uzerinde surunurken gelip gelip de kanimi emen
parazitlerindi her nasilsa oldurdukce hayatta tutan beni. Bir
yerlerde benimle agladigini bile bile baslardim gulmeye var
yere yok yere belki sen de gulersin gecersin kapimin onunden
gecip gidersin diye. Sorardi arkadaslarim kaktus sevgilimin
sebebini de utanirdim soylemeye seni yasatmak oldugunu evimde
temel emelimin. Sorarlardi neden sevmedigini kedileri de susardim,
susar, oyle susuz susuz bakardim suratlarina kimilerinin. Cok
uzaklarda bi yerlerden gelen o piyano sesiydi sanki senin yasiyor
oldugunu bilmemin sebebi. Nasil oldugunu bilmedigim seylerden
biriydi senden nefret edememem. Anamdan emdigim sutu, iligimi
ceker gibi kemigimden, cekmistin beynimden ya, "neye niyet niye
kismet" sarkisini mirildanir olmustum o gunden sonra, ve biteviye
uzayip giden aglamalarinda o zavalli insanlarin, bulmustum seni...
Artik yoktun!

2.Tablet
Hayal kurmaktan baska yapacak bir seyim kalmadigi zamanlardi
senin aklima dustugun zamanlar. Bir kacistin sen benim icin ve
nereye kacacagimi bilemezdim senden kacmaya calsirken.
Bilmiyordum ki arkamdan gelip gelmedigini, o anda bana ihtiyacin
olup olmadigini. Gitmek istiyordum oralardan da yoktu gidecek
yerim. Bir gun dusesin istedim damindan evimin de sasirmayayim.
Parka bakan odamdan izlerdim kar topu oynayan kir kedileri de
duserdin aklimin damindan ya, kurardim seni iste o zamanlar,
pit pit gezinirdim ortalikta, sonra da bozardim oldurmesinler
beni diye... Bilmiyordum ki beni sevip sevmedigini.

3.Tablet
Icimdeydin. Bize karsi gelenler disinda kimseyi dinlemedin,
gittin. Disindaydim.

4.Tablet
Icindeki aciyi enjektorle cekebilsem simdi, cekebilsem de enjekte
edebilsem kopekligin mahrem tarihine iki koca yil enjekte edenlere.
Ve seni ve beni de bu oyuna yerlestirenlere. Ne geregi vardi
halbuki olmadigimiz ve asla olamayacagimiz gibi olmaya calismanin?
Denedik; denek miydik ki ne denedik? Ne dedik? ENJEKTOR...Sadece
telkin yoluyla teskin enjeksiyonunda kullanilanlardan...

5.tablet
Atesin olcu birimi oldugu uzamlarda budadim kanatlarini
intiharimin. Baska dunyalari aydinlatan ates solusyonlarinin
pesindeydi bencilligim. Dogustan -olu-canlilarin birer karakter ve
kisilik sahibi olma arzusuydu beni iten gulmeye ve sonra da ceken
huuup diye, bir iligin okuz ignesiyle cekilisi gibi kemikten,
hayattan.

6.Tablet
Hosgeldin. Duse kalka olacakti, dustuk. Kalkalim mi artik?
Kedileri birlikte sevelim mi? Yuruyuse cikalim mi? Baksana
gokyuzunden artik kar degil, kan damliyor. Kan topu oynariz
belki ha? Bana kalirsa coktan pihtilasmistir gozlerimizden akan
o kanlar.

7.Ve son Tablet
Neden sustugunu biliyor musun simdi? Atesin olcu birimine
donustugu uzamda, cesetlerin kayboldugu yerde biter soz de ondan
iste...
chaossoul0
Mesajlar: 6
Kayıt: 29 Ağu 2006, 21:27

Mesaj gönderen chaossoul0 »

"biz aslında karşımızdaki insanı sevmiyoruz onun bizde yarattığı duyguyu,heyecanı ,hissi seviyoruz . sevgiyi degil sevilmeyi seviyoruz. işte insan bu kadar bencil "
nietche
kuşdili

Mesaj gönderen kuşdili »

iyi bir başlık olmus bu. okudugum kitaplarda ilgimi çeken satırları fosforlarım ama birdaha geriye dönüp bakmam. belki bundan sonra buraya not ederim.
Kullanıcı avatarı
casablanca
Mesajlar: 68
Kayıt: 02 Haz 2006, 15:40
Konum: istanbul

Mesaj gönderen casablanca »

"bunlar aynı manastır hayaletleridir" henüz içinde birkaç teknik buluştan başka hiç bir zeka marifeti olmayan bir dünyada, nenin nesi olduğunu bilmeyen insanın, üç asırda bir değiştirdiği doğmaların hiç birini isbat edecek durumda olmadan giriştiği bütün akide savaşlarının birbiri kadar çirkin olduğunu anlattı: "bunlar aynı manastır kavgalarıdır"!

hangi akidenin misyoneri olursa olsun, İncil veya Kur'an diliyle konuşan eski, yeni, sağ, sol bütün ideolojilerden herhangi birinin içine kapanmış bir adamın bir Budist rahipten bir santim daha yüksek bir düşünce şerefine sahip olmadığını söyledi. "bunlar aynı manastır papazlarıdır"... ve ayağa kalktı: "anlaşıldı mı dostum?" "ben Türk değilim, felsefeci değilim, zengin değilim, fertçi değilim, cemiyetçi değilim, zengin değilim, milliyetçi değilim. vafi beyin ecinnileri arasında oturan, iradesi çarpılmış, bir hafta sonra ne yapacağını bilmeyen, tembel, hiç bir işe yaramaz ve ömrünün yarısı avrupa'da hariciye memurluklarında geçmiş, ayyaş, zanpara, hedonist, ciddiyetin yalnız hayvanlara yakıştığına inandığı için dünyanın bütün dramlarına kahkahalar basan ve bunun için "gülener" soyadını alan bir baba ile, yarı sanatkar, yarı deli, erkek düşkünü, veremli ve veremden iki kızını kaybetmiş, ayyaş, kokainman, paris'te okuduğu için kültürlü, genç yaşında ölmüş bir ananın désencharte, démesuér, desorienté, déeraciné, dégenere bir oğluyum. on sene evveline kadar siyah bir köpek peşimden gelir, yatak odama ve yatağıma girerdi. fakat beteri varmış. bu köpek nemrud'un devesi olsaydı onu koynuma almazdım. yine de fakirlere acıyan ve onları kurtaracak fikirleri -seninki-lerden daha az fantazya yanları olmadığını bildiğim halde seviyorum. nemrud'un devesi beni de kovalayıncaya kadar, evdeki ecinnilerden birinin ayağındaki iple dili çözülünceye kadar ve... elini...elini göğüs kafesinden içeri sokup ruhunu kaşıyan tanburî 'nin derdini anlayıncaya kadar, saatimi rehineden kutarıncaya kadar, fatma'nın pıtpıtlarını merdivende avuçladığım göğse bağlayan sırrı deşinceye kadar, şimdi... şimdi senin bana koyduğun teşhise...bütün akıl doktorları iştirak edinceye kadar, velhasıl bilinmez hangi zamanın hangi, hangi delilik, ermişlik, hastalık, can çekişmeleri, kurtuluş, sevinç, bayram, kainattan tiksinti, intihar, selma'yı saim'in odasına atmak ve...para kazanmak için, londra'ya gidip bombardımanda öldüğünü yahut milyoner olarak istanbul'a geleceğini bilmediğim Allah'ın belası babamın öteki veya bu dünyada yakasına yapışma anına kadar böyle kalacağım. BANA İLİŞME. gidiyorum. karşına maurras'ın sakalını al, on kürdan daha kır, otur ve beni rahat bırak! Romanus sum!"
.........peyami safa, matmazel noraliya'nın koltuğu.........
sırf unutmak için, unutmak için ey kış!
büyük yalnızlığını dünyanın.
Cevapla