neyse alıntı yaptım bi yerden,buyrun inceleyin..
Cehenneme Övgü
Cehenneme Övgü kitabını bu kadar çok sevmemin ve yazarını bu kadar takdir etmemin sebebi şu: Gündüz Vassaf, bir kaç basamak yukarıya çıkıp kendisinin de yaşadığı hayata dışarıdan bakmayı başarmış. Onlarsız olmayı düşünemeyeceğimiz evlerimizi, “seçim yapma hakkı”mızı, alışkanlıklarımızı, akıllılığımızı, kahramanlarımızı, sözcüklerimizi, amaçlarımızı, “bilgi oburluğu”muzu, düğmelerimizi sorgulamış, yerin dibine batırmış. “Totaliter” düzen tarafından görünmez, farkedilmez iplerle bağlanmışız. Farkedemiyoruz, çünkü bebekliğimizden beri bu hayatın “içinde”yiz, bize sunulan seçenekler, bize sunulan “iyi”ler bunlar. Başka seçeneklerin varlığından habersiziz. Gündüz Vassaf, “farkederek” ve şaşkınlıkla farketmemizi sağlayarak hayranlığımızı kazanıyor. Sahi, başka bir şeyler de olabilir, bize gösterilmeyen!
“’Yaşamın anlamı’ gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.” (sf. 22)
“Günümüzde cehennem kendine inananların, cennet ise paralı askerlerin mekanıdır.” (sf. 30)
“Çok boyutlu, çok duyumlu deneyimimizi tek bir sözcüğe indirgediğimiz anda, bizi çevreleyen sonsuz zenginliği bozmuş, insanoğlunun hayal gücünü iğdiş etmiş ve totaliter bir düzeni zorla kabul ettirmiş oluyoruz.”(sf. 41)
“İyi bir general, verdiği komutlara uyulacağını önceden bilen generaldir.” (Sf. 48 )
“Beklenmedik şeylerden korkarız. Delilerin, beklenmedik şeyler yapmaları beklenir. Bizler ise, beklenmedik şeyler karşısında ne yapacağımızı bilemeyiz. Tüm mesleki, toplumsal ve cinsel ilişkilerimizde, her şeyi önceden bilmek ve denetlemekten hoşlanırız. Gerçekten denetleyemediğimiz tek şey olan düşlerimizi de ya unutur ya da bastırırız... Denetleme gereksinimi hepimizin içindeki totalitarizmin belirtisidir tabii. Tümüyle özgür, yapılandırılmamış durumlar bizi rahatsız eder. Tıpkı sessizlik gibi. Delilerle birlikte olmak da böyledir. Önceden üzerinde anlaşmaya varılmış kurallar yoktur. Kendiliğinden ortaya çıkan davranışlar olabilir yalnızca.” (sf. 51-52)
“Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı.” (sf. 59)
“Ben sizi sosyalizmin kapılarından içeri sokabilirim, ama bir başkası, sizi aynı kolaylıkla dışarı çıkarabilir.” (sf. 85)
“İktidarların en büyük korkusu muhalefet değil, ciddiye alınmamaktır.” (sf. 95)
“’Model’ içimizdedir ve ne kadar insan varsa o kadar da model hatta her birimizin bin bir çeşit modeli vardır.” (sf.109)
“Taraf seçmemek, kurulu düzenin meşrutiyetine meydan okumaktır.”(sf. 129)
“Yaratıcılıkta taraflar yoktur. İnsan, yaratıcılık eylemi sırasında, bunu şuna tercih etmez...
Yaratılmış olanı yıkanlar, genellikle, yaratılanların gerçekten zevkine varma ya da bunları yaratma fırsatını bulamamış, kendilerine bu fırsat verilmemiş kişilerdir.” (sf. 135)
“Sabırla, inançla, zorbalık, kurnazlık ve yalanla, insanın ait olması gereken taraflar inşa ederiz... Aksi halde toplum dışına itilmiş oluruz.” (sf. 118, 139)
“Hasta olduğun için değil, hayatta olduğun için öleceksin.” (sf. 154 – Lucius Seneca)
“Sanatı aramızdan uzaklaştırmakla, sanatın bize dikte edilmesine izin vermiş olduk. Sanatı, hükümetlere ve şirketlere devrettik. Bizsiz sanat mekanik, yabancılaşmış, cansız bir şey haline geldi.... Sanat (tabii yalnızca soyutlanmış küçük bir azınlık için) içinde bulunduğumuz duruma karşı şiddetli bir başkaldırı halini aldı. Her iki şıkta da sanat, ya yüceltilmiş ya da sürgüne gitmiş sanatçıların bizim hakkımızda getirdikleri bir yorumdur. Sanat bizsiz olduğu gibi, biz de sanatsızız.” (sf. 171)
“Anlaşma bir süreci durdurur. Her şeyi dondurur. Yaratıcılığı durduran bir frendir o.” (sf. 180)
“Amaca yönelik davranışlar, onlara eşlik eden güvenlik ve denetim duygularıyla birlikte bizi sahte bir kavrama, keni yaşantımızı yönettiğimiz, kendi gemimizin kaptanı olduğumuz şeklinde bir anlayışa götürür.... Oysa bulunduğumuz yerde neden bulunmamamız gerektiğini açıklayacak milyonlarca başka sebep de bulabilirdik. Ne var ki temel çabamız hep doğrulamak, hep olayları gizemli olmaktan çok anlamlı gösteren anlaşılır modeller uydurmaya çalışmaktır.” BU SAYFAYI OKUYUN!!! (sf. 191)
“Oysa düğmeye ve bir şeyleri olduran biziz. Olayları başlatırken, bir şeyleri oldururken tam bir cehalet içinde hareket ediyoruz aslında: Ne eylemin özünden haberimiz var ne de işleyişinden.” (sf. 208)
“İster evrim teorisi olsun, ister yaratılış inancı, her ikisinde de insan en yüce varlıktır.” (sf. 217)
“İnsan figürünün mükemmeliyetini yücelterek güzellik yaratmaya muktedir olduğumuz gibi, tabiatın ilahi gizlerini de tanrısal gücün rehberliği olmadan, kendi keşfettiğimiz bilimsel yasalar aracılığıyla açıklamayı da başardık.” (sf. 220)
“Anne ve babanın görevi çocuğun vahşi ve özgür ruhunu ezmek, okula, topluma ve devlete uysal bir çocuk teslim etmektir.” (sf. 246)
“Özgürlük, ebediyet ve sonsuzluk duygusundan, zamana bağlı olmamaktan, ‘an’ın tutsağı olmamaktan, o aldatıcı sihirli ‘an’ı bir kurtarıcı gibi görüp beklememekten kaynaklanır.” (sf. 260)
“Duygular adım adım, taksit taksit açıklanır, böylece karşılık görmek garanti altına alınır.” (sf. 267)
“Radyasyondan çok birbirlerinin kalplerini kırmaktan ölüyor insanlar.” (sf. 272)
“Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.” (sf. 277)