islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Sosyal fobiyi yenenler..Hastalığı yenme sürecinde yaşadıklarınız..Söylemek istedikleriniz..
sonsuzluk
Mesajlar: 64
Kayıt: 01 Tem 2008, 22:54

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen sonsuzluk »

neyse arkadaşlarım evet konumuz bu değil özür dilerim ...
Kullanıcı avatarı
caferali
Mesajlar: 3210
Kayıt: 03 Oca 2006, 11:06
Konum: balıkesir&bursa

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen caferali »

özür dilemen güzel bi davranış. tartışmanın uzaması gibi bi niyetim yok ama şunu söylemeden edemicem.
yoruma açık konularda sana göre olmayan bi şey başkasına göre var olabilir.
aynı şekilde tanrının olmadığını düşünenler, tanrının var olduğunu iddia edenlere karşı, olmayan bi şeyi varmış gibi gösterdikleri için, "kafan yerinde mi arkadaş güldürme beni dese" olur mu?

ayrıca
"sen anlamazsın bu işlerden git kedi kes" sözü ile hoşgörüsüzlük ve kırıcılık bakımından "sen anlamazsın bu işlerden git namaz kıl" sözü ile eşdeğerdir. hatta birincisi daha hoşgörüsüz, daha kaba ve daha kırıcı.. çünkü karşıdaki kişiye atfedilen 'kedi kesme' eyleminin gerçeklikle hiçbir alakası yok.

iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına...
kendimiz için yapılmasını istemediğimiz bi şeyi başkasına yapmalım..
başkası için verdiğimiz öğütleri önce kendimiz alalım..
de te fabula narratur
Kullanıcı avatarı
caferali
Mesajlar: 3210
Kayıt: 03 Oca 2006, 11:06
Konum: balıkesir&bursa

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen caferali »

devrim_ yazdı:

Marks'ın dediği basittir, "dinsel sefalet hem gerçek sefalettir hem de gerçek sefalete karşı çıkışın bir ifadesi. din, bunalmış mahlukun iç çekişi, merhametsiz bir dünyanın ruhu, ve aynı zamanda akılsız bir çağın aklıdır. din halkın afyonudur."

Ne demek istiyor burada ?

"Dinsel sefalet hem gerçek sefalettir,hem gerçek sefalete karşı çıkışın ifadesidir." burada iki paradigma var,gerçek dünyaya,dine sarılarak karşı çıkış var. yani insanlar dini "sığınacak bir liman" olarak görüyorlar. ama aynı zamanda kendini din ile soyutlamanın da getirdiği sefalet var. dinde yer alan,hoşgörü,iyiliğe çağrı,dayanışma gibi kavramlar insanları cezbediyor ve insanlar din ile manevi dünyalarını doldurup tatmin ediyorlar. nasıl ki,alkol ya da uyuşturucu alarak gündelik dünyadan soyutlanıyorsa insanlar,dinsel öğreti ile,hem rasyonal gerçeklikten sıyrılıyorlar,hemde bu dünya da erişemedikleri şeylere öteki dünyada erişebilmenin tutkusunu yaşıyorlar. bu da onlara yaşama arzusu veriyor. bir de korku faktörü var tabii. din'in,inanmayanları ve diğerlerini 'cehennemlik' ilan etmesi,özellikle bilinçsiz insanları korkutarak dine sevkediyor. şunu da belirtmek gerekir ki; din inanışı,eğitim seviyesi ve refah durumu ile ters orantılıdır. yani sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak gelişmenin olduğu yerde,dinin gerilediğini görüyoruz.


Marks, Din Halkların Afyonudur sözünden sonra şunları da söylemiştir; "Halkın aldatıcı mutluluğunu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemek anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor. Öyleyse dinin eleştirisi, dinin aylasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisinin tohum halindeki eleştirisi anlamına geliyor"

İşte işin bütün esprisi burada; "halkın aldatıcı mutluluğu". öte yandan elbet dini zor kullanarak kaldırmaya çalışmak,onu daha çok güçlendirir. çünkü yasak olan şeyler daima cezbedicidir. ama 'aydınlanmış' ve 'bilinçlenmiş' insanlar için din yasaklı olsa da olmasa hiçbir şey ifade etmeyecektir,buradan çıkan sonuç ise,dinin geriletilmesi için şiddete başvurulması değil,bilinçlerin aydınlatılması gerekir.

Salt din hakkında konuşmak yerine din ve tanrı inançları hakkında konuşmak daha yararlı olacaktır. bu yapılırken de,dinlerin ortaya çıkışı değil,tanrı ve ilahların ortaya çıkış dönemleri incelenmelidir. bunun için de ilkel komünal dönemdeki cehalletten,bu cehaletin getirisi olarak,doğurgan kadınlara tapılmasından daha sonra da ay,güneş,ateş,su gibi cisim ve oluşumlara tapınıldığı gerçeğinden yola çıkmalıyız. ilk hıristiyanlar 'komüncü' yaşarlardı,herşeyi paylaşırlardı. nitekim buna islamın ilk dönemlerindede rastlanır. ancak şunu unutmamalıyız; onlar kendi 'din kardeşleriyle' komüncüydüler. diğer türlü toplumsal oluşumlarda zaten 'kendinden olana' her daim 'pozitiftir,paylaşımcıdır,komüncüdür'.

Dini inanç,insanın; 'mutlu olmak isteyen,mükafatlandırılmak isteyen 'cahil yüzüdür'


Özellikle bu konular hakkında Jean Meslier'in Sağduyu adlı kitabını tavsiye ederim. e-kitap olarak da bulabilirsiniz.
Marx'ın "Alman İdeolojisi" kitabı da gayet uygundur. Madem iyice felsefeye daldık bu kitabın önsözününden alıntı yapayım:

Bu paragrafta Genç-Hegelcilerin düşünceleri betimleniyor:

İnsanlar, şimdiye kadar, kendileri hakkında, ne oldukları ya da ne olmaları gerektiği hakkında her zaman yanlış fikirlere sahip olmuşlardır. Sahip oldukları ilişkileri, Tanrı hakkındaki, normal insan hakkındaki vb. tasarımlarına uygun olarak düzenlemişlerdir. Kendi beyinlerinin ürünleri, onları yaratan beynin üstüne çıkmıştır. Yaratıcılar, kendi yarattıkları şeyler önünde secdeye varmışlardır. Öyleyse onları, boyunduruğu altında ezildikleri kuruntulardan, fikirlerden, dogmalardan, hayali yaratıklardan kurtaralım. Fikirlerin egemenliğine karşı başkaldıralım. Biri, insanlara bu yanılsamaları değiştirip, yerine insanın özüne uygun düşen düşünceler koymayı öğretelim diyor, bir başkası, bu yanılsamalara karşı eleştirici bir tutum almayı öğretelim onlara diyor, bir üçüncüsü ise, bunları kafalarından çıkarıp atmalarını öğretelim diyor ve — bugünkü gerçekliğin böyle çökeceğini iddia ediyorlar.

Marx devamında şunu söylüyor:

Bu masum ve çocuksu düşler genç-hegelcilerin bugünkü felsefesinin çekirdeğini oluştururlar...

...Bir zamanlar, yürekli adamın biri, insanların, salt yerçekimi fikrine saplandıkları için suda boğulduklarını sanıyordu. Ona göre, insanlar, örneğin, bunun dinsel boş inanışlara dayanan bir düşünce olduğunu söyleyerek bu fikri kafalarından çıkarıp atsalardı, ondan sonra artık her türlü boğulma tehlikesinden korunmuş olurlardı. Ömrü boyunca, bütün istatistiklerin, sayısız ve boyuna yinelenen tanıtlarla zararlı sonuçlarını kendisine gösterdikleri bu yerçekimi yanılsamasına karşı savaştı durdu. Bu saf yürekli adam, modern devrimci Alman filozofları tipinin aynısıydı.

Yoruma gerek yok, gayet açık... İlk paragraftaki genç-hegelcilerin (örn: Feuerbach) yanılgılarını tekrar etmemek gerek.
Şunu da söylemeliyim. Marx da önceleri Genç-Hegel'cilerdendi. İlk mesajımda yazdığım sözü de Genç-Hegel'ciyken söylemiştir.

Alman İdeolojisi'nden bir alıntı daha. Benim bu konudaki görüşlerimi tamamen yansıtıyor:

Felsefeyi, tanrıbilimi, tözü ve bütün öteki boş şeyleri "öz-bilinç"e indirgemekle, "insanları" hiçbir zaman kölesi olmadıkları bu sözlerin egemenliğinden kurtarmakla "insan"ın "kurtuluşu" yolunda tek bir adım bile atılmış olmayacağını; gerçek dünyanın dışında ve gerçek araçları kullanmadan gerçek bir kurtuluşu gerçekleştirmenin mümkün olmadığını, buharlı makine ve mulejenny (otomatik iplik makinesi öznelinde diğer makineler) olmadan köleliğin, tarımı iyileştirmeksizin serfliğin kaldırılamayacağını; daha genel olarak, insanlar, yeterli nicelik ve nitelikte yiyecek, içecek, barınak ve giyecek tedarik edecek durumda olmadıkları sürece, onları kurtarmanın mümkün olmadığını, bilgiç filozoflarımıza anlatmak zahmetine girmeyeceğiz. "Kurtuluş", zihinsel değil, tarihsel bir iştir, ve bu tarihsel koşullar, sanayi, ticaret ve tarım tarafından gerçekleştirilir.
de te fabula narratur
Kullanıcı avatarı
sıkıfobik
Mesajlar: 2328
Kayıt: 27 May 2006, 18:30
Konum: Düşler Ülkesi

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen sıkıfobik »

Marks' a küfür ettim sayenizde. .
Kullanıcı avatarı
mahsunkul
Mesajlar: 6009
Kayıt: 22 Nis 2008, 21:04
Konum: _İStAnBuL_

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen mahsunkul »

dini konulara ne kadar meraklıyız. 63 mesaj gelmiş şimdiden. aylar öncesinde sf ile ilgili açtığım başlıklara bunun yarısı kadar yorum yapılmadı...
..............Resim.................~~Resim
sonsuzluk
Mesajlar: 64
Kayıt: 01 Tem 2008, 22:54

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen sonsuzluk »

mahsunkul yazdı:dini konulara ne kadar meraklıyız. 63 mesaj gelmiş şimdiden. aylar öncesinde sf ile ilgili açtığım başlıklara bunun yarısı kadar yorum yapılmadı...
dini konulara meraklı olmak gerçekten güzel bişe mahsunkul arkadaşım:)çünkü hayatı en anlamlı kılan mesele bu çoğu insana göre.din olmazsa bu hayat anlamsız bence
devrim_
Mesajlar: 983
Kayıt: 29 Kas 2007, 22:46
Konum: uz bu değil.

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen devrim_ »

caferali yazdı:
devrim_ yazdı:

Marks'ın dediği basittir, "dinsel sefalet hem gerçek sefalettir hem de gerçek sefalete karşı çıkışın bir ifadesi. din, bunalmış mahlukun iç çekişi, merhametsiz bir dünyanın ruhu, ve aynı zamanda akılsız bir çağın aklıdır. din halkın afyonudur."

Ne demek istiyor burada ?

"Dinsel sefalet hem gerçek sefalettir,hem gerçek sefalete karşı çıkışın ifadesidir." burada iki paradigma var,gerçek dünyaya,dine sarılarak karşı çıkış var. yani insanlar dini "sığınacak bir liman" olarak görüyorlar. ama aynı zamanda kendini din ile soyutlamanın da getirdiği sefalet var. dinde yer alan,hoşgörü,iyiliğe çağrı,dayanışma gibi kavramlar insanları cezbediyor ve insanlar din ile manevi dünyalarını doldurup tatmin ediyorlar. nasıl ki,alkol ya da uyuşturucu alarak gündelik dünyadan soyutlanıyorsa insanlar,dinsel öğreti ile,hem rasyonal gerçeklikten sıyrılıyorlar,hemde bu dünya da erişemedikleri şeylere öteki dünyada erişebilmenin tutkusunu yaşıyorlar. bu da onlara yaşama arzusu veriyor. bir de korku faktörü var tabii. din'in,inanmayanları ve diğerlerini 'cehennemlik' ilan etmesi,özellikle bilinçsiz insanları korkutarak dine sevkediyor. şunu da belirtmek gerekir ki; din inanışı,eğitim seviyesi ve refah durumu ile ters orantılıdır. yani sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak gelişmenin olduğu yerde,dinin gerilediğini görüyoruz.


Marks, Din Halkların Afyonudur sözünden sonra şunları da söylemiştir; "Halkın aldatıcı mutluluğunu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemek anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor. Öyleyse dinin eleştirisi, dinin aylasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisinin tohum halindeki eleştirisi anlamına geliyor"

İşte işin bütün esprisi burada; "halkın aldatıcı mutluluğu". öte yandan elbet dini zor kullanarak kaldırmaya çalışmak,onu daha çok güçlendirir. çünkü yasak olan şeyler daima cezbedicidir. ama 'aydınlanmış' ve 'bilinçlenmiş' insanlar için din yasaklı olsa da olmasa hiçbir şey ifade etmeyecektir,buradan çıkan sonuç ise,dinin geriletilmesi için şiddete başvurulması değil,bilinçlerin aydınlatılması gerekir.

Salt din hakkında konuşmak yerine din ve tanrı inançları hakkında konuşmak daha yararlı olacaktır. bu yapılırken de,dinlerin ortaya çıkışı değil,tanrı ve ilahların ortaya çıkış dönemleri incelenmelidir. bunun için de ilkel komünal dönemdeki cehalletten,bu cehaletin getirisi olarak,doğurgan kadınlara tapılmasından daha sonra da ay,güneş,ateş,su gibi cisim ve oluşumlara tapınıldığı gerçeğinden yola çıkmalıyız. ilk hıristiyanlar 'komüncü' yaşarlardı,herşeyi paylaşırlardı. nitekim buna islamın ilk dönemlerindede rastlanır. ancak şunu unutmamalıyız; onlar kendi 'din kardeşleriyle' komüncüydüler. diğer türlü toplumsal oluşumlarda zaten 'kendinden olana' her daim 'pozitiftir,paylaşımcıdır,komüncüdür'.

Dini inanç,insanın; 'mutlu olmak isteyen,mükafatlandırılmak isteyen 'cahil yüzüdür'


Özellikle bu konular hakkında Jean Meslier'in Sağduyu adlı kitabını tavsiye ederim. e-kitap olarak da bulabilirsiniz.
Marx'ın "Alman İdeolojisi" kitabı da gayet uygundur. Madem iyice felsefeye daldık bu kitabın önsözününden alıntı yapayım:

Bu paragrafta Genç-Hegelcilerin düşünceleri betimleniyor:

İnsanlar, şimdiye kadar, kendileri hakkında, ne oldukları ya da ne olmaları gerektiği hakkında her zaman yanlış fikirlere sahip olmuşlardır. Sahip oldukları ilişkileri, Tanrı hakkındaki, normal insan hakkındaki vb. tasarımlarına uygun olarak düzenlemişlerdir. Kendi beyinlerinin ürünleri, onları yaratan beynin üstüne çıkmıştır. Yaratıcılar, kendi yarattıkları şeyler önünde secdeye varmışlardır. Öyleyse onları, boyunduruğu altında ezildikleri kuruntulardan, fikirlerden, dogmalardan, hayali yaratıklardan kurtaralım. Fikirlerin egemenliğine karşı başkaldıralım. Biri, insanlara bu yanılsamaları değiştirip, yerine insanın özüne uygun düşen düşünceler koymayı öğretelim diyor, bir başkası, bu yanılsamalara karşı eleştirici bir tutum almayı öğretelim onlara diyor, bir üçüncüsü ise, bunları kafalarından çıkarıp atmalarını öğretelim diyor ve — bugünkü gerçekliğin böyle çökeceğini iddia ediyorlar.

Marx devamında şunu söylüyor:

Bu masum ve çocuksu düşler genç-hegelcilerin bugünkü felsefesinin çekirdeğini oluştururlar...

...Bir zamanlar, yürekli adamın biri, insanların, salt yerçekimi fikrine saplandıkları için suda boğulduklarını sanıyordu. Ona göre, insanlar, örneğin, bunun dinsel boş inanışlara dayanan bir düşünce olduğunu söyleyerek bu fikri kafalarından çıkarıp atsalardı, ondan sonra artık her türlü boğulma tehlikesinden korunmuş olurlardı. Ömrü boyunca, bütün istatistiklerin, sayısız ve boyuna yinelenen tanıtlarla zararlı sonuçlarını kendisine gösterdikleri bu yerçekimi yanılsamasına karşı savaştı durdu. Bu saf yürekli adam, modern devrimci Alman filozofları tipinin aynısıydı.

Yoruma gerek yok, gayet açık... İlk paragraftaki genç-hegelcilerin (örn: Feuerbach) yanılgılarını tekrar etmemek gerek.
Şunu da söylemeliyim. Marx da önceleri Genç-Hegel'cilerdendi. İlk mesajımda yazdığım sözü de Genç-Hegel'ciyken söylemiştir.

Alman İdeolojisi'nden bir alıntı daha. Benim bu konudaki görüşlerimi tamamen yansıtıyor:

Felsefeyi, tanrıbilimi, tözü ve bütün öteki boş şeyleri "öz-bilinç"e indirgemekle, "insanları" hiçbir zaman kölesi olmadıkları bu sözlerin egemenliğinden kurtarmakla "insan"ın "kurtuluşu" yolunda tek bir adım bile atılmış olmayacağını; gerçek dünyanın dışında ve gerçek araçları kullanmadan gerçek bir kurtuluşu gerçekleştirmenin mümkün olmadığını, buharlı makine ve mulejenny (otomatik iplik makinesi öznelinde diğer makineler) olmadan köleliğin, tarımı iyileştirmeksizin serfliğin kaldırılamayacağını; daha genel olarak, insanlar, yeterli nicelik ve nitelikte yiyecek, içecek, barınak ve giyecek tedarik edecek durumda olmadıkları sürece, onları kurtarmanın mümkün olmadığını, bilgiç filozoflarımıza anlatmak zahmetine girmeyeceğiz. "Kurtuluş", zihinsel değil, tarihsel bir iştir, ve bu tarihsel koşullar, sanayi, ticaret ve tarım tarafından gerçekleştirilir.
1. alıntıya katılıyorum. 2. alıntı ise benim dediğimle paralellik arzetmekte. nasıl olduğunu izah edeyim,

Bilirsin ki Marx'a göre,toplumu,toplumsal hayatı,ilişkileri belirleyen/değiştiren 'ekonomik koşullardır'.(bunu "alt yapı,üst yapıyı belirler" sözüyle de belirtmiştir) bu alıntı da da kurtuluş'un yani aydınlanmanın;sanayi,ticaret,tarım sayesinde yani ekonomik koşullarla gerçekleşeceği söylenmiş. ben de önceki yazımda; sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik gelişmenin görüldüğü yerde din'in gerilediğini görüyoruz demiştim.

Marx,Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkıya Girişte de şöyle der;

"Öyleyse tarihin görevi, gerçekliğin öteki dünyası yok olup gittikten sonra, bu dünyanın sahicisini ortaya çıkarmaktır. Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendisinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür." (K. Marks, "Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkıya Giriş", Şubat 1844, METY, İng., c. 3, s. 175.)

Dediklerimizle paralel olarak şunları da gösterebilirim;

"Günlük yaşamdaki pratik ilişkiler insanın insanla ve insanın doğayla ilişkilerini mükemmelen anlaşılır ve makul bir ilişki olarak sunduğu zaman, işte ancak o zaman, gerçek dünyanın dinsel yansıması tamamen kaybolup gidecektir.

"Özgürce birleşmiş insanlar saptanmış bir plâna uygun olarak ve bilinçli bir biçimde üretimi düzenlenmedikçe, maddi üretim sürecine dayanan toplumun yaşam süreci kendisini saran mistik tülü (mülkiyet, meta, mübadele değeri, para, ücretli emek, sermaye gibi mistik toplumsal ilişkileri ve onların mistik bilincini - YZ) sıyırıp atamaz."
(K. Marks, "Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı", Kapital, 1867, İng., c. 1, s. 84.)

Birazda Lenin'den örnek vermek gerekirse, Novaya Zihn'in 28. sayısında din hakkında şu gerçekçi tahlilleri yapmıştır;

Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Doğaya yenik düşen ilk insanların tanrılara, şeytanlara, mucizelere ve benzeri şeylere inanmasına yol açışı gibi, sömürülen sınıfların sömürenlere karşı mücadeledeki yetersizliği de kaçınılmaz olarak ölümden sonra daha iyi bir yaşamın varlığına inanmalarına yol açar. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cenette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir.

ve

Ne var ki, köleliğinin bilincine varmış ve kurtuluşu için mücadeleye başlamış köle, kölelikten yarı yarıya çıkmış demektir. Fabrika endüstrisinin yetiştirdiği ve kent yaşamının aydınlattığı modern, sınıf bilinçli işçi, dinsel önyargıları bir yana atar, cenneti papazlara ve burjuva bağnazlarına bırakır ve bu dünyada kendisi için daha iyi bir yaşam elde etmeye çalışır. Bugünün proletaryası, din bulutuna karşı savaşta bilimden yararlanan ve işçileri bu dünyada daha iyi bir yaşam adına kavga vermek için birleştirerek öteki dünya inancından kurtaran sosyalizmin yanında yer alır.

Yani,Sosyalist saflarda yer alanlar zaten,tarihsel sürecin,ekonomik koşulların farkındadır. o halde,din eleştirisi yapmanın hiçbir sakıncası olmadığı aksina yararlı bir görüş olduğu belli olmaktadır. din eleştiri yapmakla,dinin tamamen toplum yaşamından çıkarılması farklı olgulardır. 1.cisi her daim mümkündür ancak 2.cisi uzun süreç gerektiren bir mevhumdur.

Lenin Sosyalizm ve Din adlı makalesinde de din hakkında şunları söylemiştir;

"Din, kişinin özel sorunu olarak kabul edilmelidir. Sosyalistler, din konusundaki tavırlarını genellikle bu sözlerle belirtirler. Oysa herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için bu sözlerin anlamı kesinlikle açıklanmalıdır. Devlet açısından ele alındığı sürece, dinin kişisel bir sorun olarak kalmasını isteriz. Ancak, Partimiz açısından dini kişisel bir sorun olarak göremeyiz. Dinin devletle ilişkisi olmaması, dinsel kurumların hükümete değin yetkileri bulunmaması gerekir.

Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı, hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki kişilerin oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır. Ancak bu isteklerin kesinlikle yerine gelmesi halinde, kilisenin devlete Rus vatandaşların ise kiliseye feodal bağımlılıklarının sürdüğü, (bügüne kadar ceza yasalarımızda ve hukuk kitaplarımızda yer alan) engizisyon yasalarının var olduğu ve uygulandığı, insanları inançları ya da inançsızlıkları nedeniyle cezalandırdığı, insanların vicdan özgürlüğünü baltaladığı ve kilisenin şu ya da bu afyonlamasıyla hükümetten gelir ya da mevki sağladığı utanç verici geçmişe son verilebilir. Sosyalist proletaryanın modern devlet ve modern kiliseden istediği, kilise ile devletin birbirlerinden kesinlikle ayrılmasıdır. "


Marks'ın tamamlayısı Lenindir,Marksizmin tamamlayıcısı Leninizmdir. Lenin'in din hakkındaki sözleri de Marksın aksi bir yönde değil,aksine onu tamamlayan ve pratikte uygulayan biçimdedir.
Karanlıktan korkan bir çocuğu elbet hoşgörebiliriz. yaşamdaki asıl trajedi, yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.
sonsuzluk
Mesajlar: 64
Kayıt: 01 Tem 2008, 22:54

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen sonsuzluk »

ya bırakın şu marxı lenini uzun uzun yazıyorsunuz boşa kimse okumuyor zaten başlığı açan ben bile okumuyorum:)böyle ideolojik,soyut şeylere odaklanana kadar şu sf denen illetten kurtulmak için tavsiyelerde bulunalm lütfen.saygılarımla...
Kullanıcı avatarı
otto_rino
Mesajlar: 325
Kayıt: 15 Eki 2008, 19:24
Konum: izmir

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen otto_rino »

ölüm diye bir şey var olduğu sürece inanç da varlığını sürdürecek...o nedenle konuyu salt ekonomik etkenlere ya da daha açık belirtmek gerekirse varolan ekonomik düzenin kitleler üzerindeki yıkıcı etkisine bağlamak yanlış olur...hükmedici herhangi bir güce olan inanç insan evriminin nispeten erken basamaklarında ortaya çıktığına göre, bu dönem için sömürücü ekonomik unsurlardan bahsedilemeyeceği açık...korkudan bahsedilebilir...acizlikten bahsedilebilir...zavallı korunmasız bir ırk oluşumuzdan bahsedilebilir...kapitalist sistem var olsa da olmasa da değişmeyecek şeylerdir bunlar...o yüzden mesele inancın varlığını sürdürüp sürdürmemesi değil, dinlerin varlığını ve dünya üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüp sürdürmemeleridir...dünyada hemen herşey halen 3 tane kitabın etrafında dönüyor...durumu foruma indirgediğimizde de, bizlere çözüm önerisi olarak bilimsel yaklaşımlar yerine bir dinin öğretilerinin sunulmuş olması meseleyi açıkça özetliyor zaten...yaşam, din olmadan anlamı olamayacak hale getirilmiş durumda...her şeyini bir kitaba göre biçimlendiren milyarlarca insan...müsaade edin, birileri de bu durumdan rahatsız olabilsin...
Kullanıcı avatarı
rainslovee
Mesajlar: 906
Kayıt: 03 Tem 2007, 23:48

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen rainslovee »

otto kardeşim dusuncelerını ıcınde yasayıp baskalarına empoze etmeye calısmadıktan sonra sıkıntı yok bence isteyen puta tapar ısteyen inege isteyen de hıc bıseye kimseyı ılgılendırmez her koyun kendı bacagından asılır sonucta
hayatı oldugu gibi deil de hayal ettikleri gibi yaşamaya kalkanlar mutluluga ancak delirdikleri zaman ulaşırlar..
savasci-kiz

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen savasci-kiz »

otto_rino yazdı:ölüm diye bir şey var olduğu sürece inanç da varlığını sürdürecek...o nedenle konuyu salt ekonomik etkenlere ya da daha açık belirtmek gerekirse varolan ekonomik düzenin kitleler üzerindeki yıkıcı etkisine bağlamak yanlış olur...hükmedici herhangi bir güce olan inanç insan evriminin nispeten erken basamaklarında ortaya çıktığına göre, bu dönem için sömürücü ekonomik unsurlardan bahsedilemeyeceği açık...korkudan bahsedilebilir...acizlikten bahsedilebilir...zavallı korunmasız bir ırk oluşumuzdan bahsedilebilir...kapitalist sistem var olsa da olmasa da değişmeyecek şeylerdir bunlar...o yüzden mesele inancın varlığını sürdürüp sürdürmemesi değil, dinlerin varlığını ve dünya üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüp sürdürmemeleridir...dünyada hemen herşey halen 3 tane kitabın etrafında dönüyor...durumu foruma indirgediğimizde de, bizlere çözüm önerisi olarak bilimsel yaklaşımlar yerine bir dinin öğretilerinin sunulmuş olması meseleyi açıkça özetliyor zaten...yaşam, din olmadan anlamı olamayacak hale getirilmiş durumda...her şeyini bir kitaba göre biçimlendiren milyarlarca insan...müsaade edin, birileri de bu durumdan rahatsız olabilsin...
eminim o 3 kitap olmasaydı dünya en azından bu kadar bile refah içerisinde olmazdı intiharlar ,hırsızlık ,zalimlik ,bencillik,fuhuş,faili meçhul cinayetler vs. alıp başını giderdi neden ülkemizde anne babalar bu kadar kıymetli? dinin olduğu her yerde diğerlerine nispeten daha bir düzenli ve düzeyli yaşam biçimi var gençler daha az başıboş ve yıkıcı değil yapıcı.ve emin olki o 3 kitap(daha doğrusu 1 tanesi)olmasaydı daha fazla rahatsız olabilirdin...
Kullanıcı avatarı
caferali
Mesajlar: 3210
Kayıt: 03 Oca 2006, 11:06
Konum: balıkesir&bursa

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen caferali »

savasci-kiz yazdı:
otto_rino yazdı:ölüm diye bir şey var olduğu sürece inanç da varlığını sürdürecek...o nedenle konuyu salt ekonomik etkenlere ya da daha açık belirtmek gerekirse varolan ekonomik düzenin kitleler üzerindeki yıkıcı etkisine bağlamak yanlış olur...hükmedici herhangi bir güce olan inanç insan evriminin nispeten erken basamaklarında ortaya çıktığına göre, bu dönem için sömürücü ekonomik unsurlardan bahsedilemeyeceği açık...korkudan bahsedilebilir...acizlikten bahsedilebilir...zavallı korunmasız bir ırk oluşumuzdan bahsedilebilir...kapitalist sistem var olsa da olmasa da değişmeyecek şeylerdir bunlar...o yüzden mesele inancın varlığını sürdürüp sürdürmemesi değil, dinlerin varlığını ve dünya üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüp sürdürmemeleridir...dünyada hemen herşey halen 3 tane kitabın etrafında dönüyor...durumu foruma indirgediğimizde de, bizlere çözüm önerisi olarak bilimsel yaklaşımlar yerine bir dinin öğretilerinin sunulmuş olması meseleyi açıkça özetliyor zaten...yaşam, din olmadan anlamı olamayacak hale getirilmiş durumda...her şeyini bir kitaba göre biçimlendiren milyarlarca insan...müsaade edin, birileri de bu durumdan rahatsız olabilsin...
eminim o 3 kitap olmasaydı dünya en azından bu kadar bile refah içerisinde olmazdı intiharlar ,hırsızlık ,zalimlik ,bencillik,fuhuş,faili meçhul cinayetler vs. alıp başını giderdi neden ülkemizde anne babalar bu kadar kıymetli? dinin olduğu her yerde diğerlerine nispeten daha bir düzenli ve düzeyli yaşam biçimi var gençler daha az başıboş ve yıkıcı değil yapıcı.ve emin olki o 3 kitap(daha doğrusu 1 tanesi)olmasaydı daha fazla rahatsız olabilirdin...
İki görüş de birbirinin benzeri. O yüzden toptan cevap vereyim:

1- Dünya kitapların etrafında dönmez, dünya fikirlerin, düşüncelerin, inançların etrafında dönmez.

2- Dünyayı kana bulayan devletin eski başkanı da gayet dindardı, üstelik 'haçlı sefer'i yaptığını zannediyordu.

3- Bush'un koyu hristiyan olması, onun zulmünün sebebi değildir. Dinsiz olsaydı da emperyalist çıkarları bunu gerektirdiği için yine aynı şeyi yapardı. Bu sefer din bahanesi yerine Hitler veya Mussolini'ninki gibi bir bahane üretebilirdi.

4- Avrupa'da türk ve müslüman düşmanı neo-naziler daha fazla dindar, tüm milletlere ve dinlere hoşgörülü olanlar daha az dindar.

5- Genellikle kapitalizmin geliştiği, yani insanın daha fazla doğaya hükmettiği yerlerde dinin etkisi daha az. Kapitalizm, sekülerizmi doğurur. Artık Avrupa'da hiçbir şey bir kitabın etrafında dönmüyor. Bireyler tek tek dindar olabilir, ama toplumsal düzeyde dinin etkisi 0 (sıfır) denilebilir.
de te fabula narratur
Kullanıcı avatarı
otto_rino
Mesajlar: 325
Kayıt: 15 Eki 2008, 19:24
Konum: izmir

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen otto_rino »

bir hocamız dünya üzerinde neler döndüğünü gerçek anlamda anlamak istiyorsanız 3 kitabı da okumanız gerekir demişti...bana da çok mantıklı gelmişti, izin verirseniz ona katılmak istiyorum...şimdi 2. maddede belirttiğin 'haçlı seferi yapmak' ifadesi ile 5. maddedeki 'toplumsal düzeyde dinin etkisi sıfır' ifadesi arasında uçurum var...dindar bir lider haçlı seferi yapıyor, hem de toplumu tarafından 2. kez seçilmiş bir lider bu...ancak demek ki bunda dinin etkisi sıfır olmalı...öyleyse israil filistin çekişmesinde, türkiyenin avrupa birliği macerasında, meşhur karikatür krizinde ya da belgesel yönetmeni cinayetinde, ya da ne biliyim çin-tibet meselesinde de dinler arası çatışmayla ilgili deliller aranmamalıdır...aklıma ilk gelen basit örnekler bunlar...lütfen...

dini çıkarlar çoğunluk için bahane değil gerekliliktir...emperyalist emeller ön plandadır ya da değildir, bu şu an için bizim sorunumuz değil...din bir şekilde aracı olarak kullanılır...tıpkı peygamberlerin zamanında kullandıkları gibi...bize okulda din savaşları olarak öğretilen savaşlar da gerçekte ekonomik nedenlere dayanır...buradan ilk söylediğimiz şeylere dönüyoruz...din, halkı uyutmanın en etkin bir yoludur...kitleleri bir araya toplar ve dizginler...inançlı bir toplum, egemen unsurların isteyebileceği en uygun hükmetme zeminini oluşturur, ki dinlerin ortaya çıkış maceralarının başlangıç noktası da bu gerçeğe dayanır...
sonsuzluk
Mesajlar: 64
Kayıt: 01 Tem 2008, 22:54

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen sonsuzluk »

rainslovee yazdı:isteyen puta tapar ısteyen inege isteyen de hıc bıseye kimseyı ılgılendırmez her koyun kendı bacagından asılır sonucta
hiçbir din böyle bişeyi kabul edemez.her koyun kendi bacağından asılır sözü bencilliğin son noktasıdır.
Kullanıcı avatarı
caferali
Mesajlar: 3210
Kayıt: 03 Oca 2006, 11:06
Konum: balıkesir&bursa

Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti

Mesaj gönderen caferali »

otto_rino yazdı:bir hocamız dünya üzerinde neler döndüğünü gerçek anlamda anlamak istiyorsanız 3 kitabı da okumanız gerekir demişti...bana da çok mantıklı gelmişti, izin verirseniz ona katılmak istiyorum...şimdi 2. maddede belirttiğin 'haçlı seferi yapmak' ifadesi ile 5. maddedeki 'toplumsal düzeyde dinin etkisi sıfır' ifadesi arasında uçurum var...dindar bir lider haçlı seferi yapıyor, hem de toplumu tarafından 2. kez seçilmiş bir lider bu...ancak demek ki bunda dinin etkisi sıfır olmalı...öyleyse israil filistin çekişmesinde, türkiyenin avrupa birliği macerasında, meşhur karikatür krizinde ya da belgesel yönetmeni cinayetinde, ya da ne biliyim çin-tibet meselesinde de dinler arası çatışmayla ilgili deliller aranmamalıdır...aklıma ilk gelen basit örnekler bunlar...lütfen...

dini çıkarlar çoğunluk için bahane değil gerekliliktir...emperyalist emeller ön plandadır ya da değildir, bu şu an için bizim sorunumuz değil...din bir şekilde aracı olarak kullanılır...tıpkı peygamberlerin zamanında kullandıkları gibi...bize okulda din savaşları olarak öğretilen savaşlar da gerçekte ekonomik nedenlere dayanır...buradan ilk söylediğimiz şeylere dönüyoruz...din, halkı uyutmanın en etkin bir yoludur...kitleleri bir araya toplar ve dizginler...inançlı bir toplum, egemen unsurların isteyebileceği en uygun hükmetme zeminini oluşturur, ki dinlerin ortaya çıkış maceralarının başlangıç noktası da bu gerçeğe dayanır...
Chavez ile Ahmed-i Nejat'ı yanyana getiren din değil ortak düşmana karşı ortak çıkarlardır. Tarihte aynı dinden ve aynı ideolojiden olan toplulukların birbirleri ile savaştıkları da vakidir.
Kapitalizmin ideolojisi (ideoloji yanlış bilinç demektir) dinden, ulusalcılığa çevrilmiştir. Çünkü kapitalizmin şekillendiği kalıp ulus devlettir. Kapitalizm altında toplumlar genellikle din ile değil ulusalcılık ile yönlendirilir. Din, 'ulus' için bir unsur olduğu sürece kullanılır. ABD'deki durum biraz farklı.. Çünkü özünde farklı ulusların birleşmesi ile yeni bir ulus oluşmuş. Avrupa'daki gibi klasik ulusalcılığın olmaması normal.

Bush gerçekte bir haçlı seferi yapmadı. Emperyalist çıkarlar için emperyalist bir savaş verdi. Eğer Hristiyan olmasaydı bu savaş yine olacaktı. Dolayısıyla din yüzünden savaş çıkmıştır demek doğru olmaz. Irak müslüman olmasaydı, hristiyan olsaydı savaş yine olacaktı. Bu yüzden insanların kafasındaki dini silmek gerçek durumu değiştirmek anlamına gelmez.
2 dünya savaşında da savaşan insanların bir çoğu aynı dindendi. Ama bu savaşı engellemedi. Çünkü söz konusu olan din farkı, inanç farkı ya da düşünce farkı değil emperyalist paylaşımdaki çıkar farkıdır.

Dinlerin çıkış noktası hakkındaki söylediklerine de katılmıyorum. Toplumda ortaya çıkan yeni bir din demek, eski dine karşı olmak demektir. Yeni din, başlangıçta, toplumdan dışlanmış, ezilmiş kitlelerce savunulur. Çünkü yeni din egemenlerin çarkına çomak sokan bir ideolojidir. (ideolojinin yanlış bilinç olduğunu tekrar hatırlatırım)
Musevilik,firavunun baskısına karşı bir başkaldırmadır. Eski insan-tanrıyı redderder, yeni bir yüce-tek tanrı önerir. Toplumun yerleşik değerlerine karşıdır.
Hristiyanlık köleci Roma'nın putlarını yıkar. Yerleşik düzene karşıdır, muhafazakar değildir.
Müslümanlık da arap tüccarların ve köle sahiplerinin iktidarını sarsar. İnsanların kendi elleriyle yapıp taptığı putları reddeder. Klasik, muhafazakar anlayışa terstir. Egemen dini anlayıştan kurtulamayanlar için ilk müslümanlar din karşıtı, düzen karşıtıdır.

İdeoloji bir aynadır. Ama tümsek ayna gibi farklı bir ayna.. Gerçekliğin farklı bir suretini yansıtır. Bazen ters gösterir, bazen eğik gösterir..

Aynayı kırmaya çalışmak gerçekliğin değiştirilmesine katkı sağlamaz.

Bush, emperyalist çıkarları, kendi ideoloji aynasında (muhafazakar-radikal hristiyanlık) haçlı seferi olarak göstermiştir.

Aynası, daha farklı gösteren bir şey de olabilirdi. Nitekim Irak halkının aynası, emperyalist işgale karşı savaşımı cihat olarak gösterdi.

İdeolojiler gerçeği farklı yansıtır, bilim ise gerçekliği olduğu gibi gösterir.
Aynalarla değil gerçeklerle uğraşmalı...
de te fabula narratur
Kilitli