Re: islami yaşamla depresyon ve takıntılarım bitti
Gönderilme zamanı: 26 Eyl 2009, 01:40
neyse arkadaşlarım evet konumuz bu değil özür dilerim ...
Moderatör, yazar araniyor. Burada anonim olarak ve özgürce yazıp okuyabilirsiniz.
https://www.sosyal-fobi.net/forum/
Marx'ın "Alman İdeolojisi" kitabı da gayet uygundur. Madem iyice felsefeye daldık bu kitabın önsözününden alıntı yapayım:devrim_ yazdı:
Marks'ın dediği basittir, "dinsel sefalet hem gerçek sefalettir hem de gerçek sefalete karşı çıkışın bir ifadesi. din, bunalmış mahlukun iç çekişi, merhametsiz bir dünyanın ruhu, ve aynı zamanda akılsız bir çağın aklıdır. din halkın afyonudur."
Ne demek istiyor burada ?
"Dinsel sefalet hem gerçek sefalettir,hem gerçek sefalete karşı çıkışın ifadesidir." burada iki paradigma var,gerçek dünyaya,dine sarılarak karşı çıkış var. yani insanlar dini "sığınacak bir liman" olarak görüyorlar. ama aynı zamanda kendini din ile soyutlamanın da getirdiği sefalet var. dinde yer alan,hoşgörü,iyiliğe çağrı,dayanışma gibi kavramlar insanları cezbediyor ve insanlar din ile manevi dünyalarını doldurup tatmin ediyorlar. nasıl ki,alkol ya da uyuşturucu alarak gündelik dünyadan soyutlanıyorsa insanlar,dinsel öğreti ile,hem rasyonal gerçeklikten sıyrılıyorlar,hemde bu dünya da erişemedikleri şeylere öteki dünyada erişebilmenin tutkusunu yaşıyorlar. bu da onlara yaşama arzusu veriyor. bir de korku faktörü var tabii. din'in,inanmayanları ve diğerlerini 'cehennemlik' ilan etmesi,özellikle bilinçsiz insanları korkutarak dine sevkediyor. şunu da belirtmek gerekir ki; din inanışı,eğitim seviyesi ve refah durumu ile ters orantılıdır. yani sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak gelişmenin olduğu yerde,dinin gerilediğini görüyoruz.
Marks, Din Halkların Afyonudur sözünden sonra şunları da söylemiştir; "Halkın aldatıcı mutluluğunu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemek anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor. Öyleyse dinin eleştirisi, dinin aylasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisinin tohum halindeki eleştirisi anlamına geliyor"
İşte işin bütün esprisi burada; "halkın aldatıcı mutluluğu". öte yandan elbet dini zor kullanarak kaldırmaya çalışmak,onu daha çok güçlendirir. çünkü yasak olan şeyler daima cezbedicidir. ama 'aydınlanmış' ve 'bilinçlenmiş' insanlar için din yasaklı olsa da olmasa hiçbir şey ifade etmeyecektir,buradan çıkan sonuç ise,dinin geriletilmesi için şiddete başvurulması değil,bilinçlerin aydınlatılması gerekir.
Salt din hakkında konuşmak yerine din ve tanrı inançları hakkında konuşmak daha yararlı olacaktır. bu yapılırken de,dinlerin ortaya çıkışı değil,tanrı ve ilahların ortaya çıkış dönemleri incelenmelidir. bunun için de ilkel komünal dönemdeki cehalletten,bu cehaletin getirisi olarak,doğurgan kadınlara tapılmasından daha sonra da ay,güneş,ateş,su gibi cisim ve oluşumlara tapınıldığı gerçeğinden yola çıkmalıyız. ilk hıristiyanlar 'komüncü' yaşarlardı,herşeyi paylaşırlardı. nitekim buna islamın ilk dönemlerindede rastlanır. ancak şunu unutmamalıyız; onlar kendi 'din kardeşleriyle' komüncüydüler. diğer türlü toplumsal oluşumlarda zaten 'kendinden olana' her daim 'pozitiftir,paylaşımcıdır,komüncüdür'.
Dini inanç,insanın; 'mutlu olmak isteyen,mükafatlandırılmak isteyen 'cahil yüzüdür'
Özellikle bu konular hakkında Jean Meslier'in Sağduyu adlı kitabını tavsiye ederim. e-kitap olarak da bulabilirsiniz.
dini konulara meraklı olmak gerçekten güzel bişe mahsunkul arkadaşım:)çünkü hayatı en anlamlı kılan mesele bu çoğu insana göre.din olmazsa bu hayat anlamsız bencemahsunkul yazdı:dini konulara ne kadar meraklıyız. 63 mesaj gelmiş şimdiden. aylar öncesinde sf ile ilgili açtığım başlıklara bunun yarısı kadar yorum yapılmadı...
1. alıntıya katılıyorum. 2. alıntı ise benim dediğimle paralellik arzetmekte. nasıl olduğunu izah edeyim,caferali yazdı:Marx'ın "Alman İdeolojisi" kitabı da gayet uygundur. Madem iyice felsefeye daldık bu kitabın önsözününden alıntı yapayım:devrim_ yazdı:
Marks'ın dediği basittir, "dinsel sefalet hem gerçek sefalettir hem de gerçek sefalete karşı çıkışın bir ifadesi. din, bunalmış mahlukun iç çekişi, merhametsiz bir dünyanın ruhu, ve aynı zamanda akılsız bir çağın aklıdır. din halkın afyonudur."
Ne demek istiyor burada ?
"Dinsel sefalet hem gerçek sefalettir,hem gerçek sefalete karşı çıkışın ifadesidir." burada iki paradigma var,gerçek dünyaya,dine sarılarak karşı çıkış var. yani insanlar dini "sığınacak bir liman" olarak görüyorlar. ama aynı zamanda kendini din ile soyutlamanın da getirdiği sefalet var. dinde yer alan,hoşgörü,iyiliğe çağrı,dayanışma gibi kavramlar insanları cezbediyor ve insanlar din ile manevi dünyalarını doldurup tatmin ediyorlar. nasıl ki,alkol ya da uyuşturucu alarak gündelik dünyadan soyutlanıyorsa insanlar,dinsel öğreti ile,hem rasyonal gerçeklikten sıyrılıyorlar,hemde bu dünya da erişemedikleri şeylere öteki dünyada erişebilmenin tutkusunu yaşıyorlar. bu da onlara yaşama arzusu veriyor. bir de korku faktörü var tabii. din'in,inanmayanları ve diğerlerini 'cehennemlik' ilan etmesi,özellikle bilinçsiz insanları korkutarak dine sevkediyor. şunu da belirtmek gerekir ki; din inanışı,eğitim seviyesi ve refah durumu ile ters orantılıdır. yani sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik olarak gelişmenin olduğu yerde,dinin gerilediğini görüyoruz.
Marks, Din Halkların Afyonudur sözünden sonra şunları da söylemiştir; "Halkın aldatıcı mutluluğunu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemek anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor. Öyleyse dinin eleştirisi, dinin aylasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisinin tohum halindeki eleştirisi anlamına geliyor"
İşte işin bütün esprisi burada; "halkın aldatıcı mutluluğu". öte yandan elbet dini zor kullanarak kaldırmaya çalışmak,onu daha çok güçlendirir. çünkü yasak olan şeyler daima cezbedicidir. ama 'aydınlanmış' ve 'bilinçlenmiş' insanlar için din yasaklı olsa da olmasa hiçbir şey ifade etmeyecektir,buradan çıkan sonuç ise,dinin geriletilmesi için şiddete başvurulması değil,bilinçlerin aydınlatılması gerekir.
Salt din hakkında konuşmak yerine din ve tanrı inançları hakkında konuşmak daha yararlı olacaktır. bu yapılırken de,dinlerin ortaya çıkışı değil,tanrı ve ilahların ortaya çıkış dönemleri incelenmelidir. bunun için de ilkel komünal dönemdeki cehalletten,bu cehaletin getirisi olarak,doğurgan kadınlara tapılmasından daha sonra da ay,güneş,ateş,su gibi cisim ve oluşumlara tapınıldığı gerçeğinden yola çıkmalıyız. ilk hıristiyanlar 'komüncü' yaşarlardı,herşeyi paylaşırlardı. nitekim buna islamın ilk dönemlerindede rastlanır. ancak şunu unutmamalıyız; onlar kendi 'din kardeşleriyle' komüncüydüler. diğer türlü toplumsal oluşumlarda zaten 'kendinden olana' her daim 'pozitiftir,paylaşımcıdır,komüncüdür'.
Dini inanç,insanın; 'mutlu olmak isteyen,mükafatlandırılmak isteyen 'cahil yüzüdür'
Özellikle bu konular hakkında Jean Meslier'in Sağduyu adlı kitabını tavsiye ederim. e-kitap olarak da bulabilirsiniz.
Bu paragrafta Genç-Hegelcilerin düşünceleri betimleniyor:
İnsanlar, şimdiye kadar, kendileri hakkında, ne oldukları ya da ne olmaları gerektiği hakkında her zaman yanlış fikirlere sahip olmuşlardır. Sahip oldukları ilişkileri, Tanrı hakkındaki, normal insan hakkındaki vb. tasarımlarına uygun olarak düzenlemişlerdir. Kendi beyinlerinin ürünleri, onları yaratan beynin üstüne çıkmıştır. Yaratıcılar, kendi yarattıkları şeyler önünde secdeye varmışlardır. Öyleyse onları, boyunduruğu altında ezildikleri kuruntulardan, fikirlerden, dogmalardan, hayali yaratıklardan kurtaralım. Fikirlerin egemenliğine karşı başkaldıralım. Biri, insanlara bu yanılsamaları değiştirip, yerine insanın özüne uygun düşen düşünceler koymayı öğretelim diyor, bir başkası, bu yanılsamalara karşı eleştirici bir tutum almayı öğretelim onlara diyor, bir üçüncüsü ise, bunları kafalarından çıkarıp atmalarını öğretelim diyor ve — bugünkü gerçekliğin böyle çökeceğini iddia ediyorlar.
Marx devamında şunu söylüyor:
Bu masum ve çocuksu düşler genç-hegelcilerin bugünkü felsefesinin çekirdeğini oluştururlar...
...Bir zamanlar, yürekli adamın biri, insanların, salt yerçekimi fikrine saplandıkları için suda boğulduklarını sanıyordu. Ona göre, insanlar, örneğin, bunun dinsel boş inanışlara dayanan bir düşünce olduğunu söyleyerek bu fikri kafalarından çıkarıp atsalardı, ondan sonra artık her türlü boğulma tehlikesinden korunmuş olurlardı. Ömrü boyunca, bütün istatistiklerin, sayısız ve boyuna yinelenen tanıtlarla zararlı sonuçlarını kendisine gösterdikleri bu yerçekimi yanılsamasına karşı savaştı durdu. Bu saf yürekli adam, modern devrimci Alman filozofları tipinin aynısıydı.
Yoruma gerek yok, gayet açık... İlk paragraftaki genç-hegelcilerin (örn: Feuerbach) yanılgılarını tekrar etmemek gerek.
Şunu da söylemeliyim. Marx da önceleri Genç-Hegel'cilerdendi. İlk mesajımda yazdığım sözü de Genç-Hegel'ciyken söylemiştir.
Alman İdeolojisi'nden bir alıntı daha. Benim bu konudaki görüşlerimi tamamen yansıtıyor:
Felsefeyi, tanrıbilimi, tözü ve bütün öteki boş şeyleri "öz-bilinç"e indirgemekle, "insanları" hiçbir zaman kölesi olmadıkları bu sözlerin egemenliğinden kurtarmakla "insan"ın "kurtuluşu" yolunda tek bir adım bile atılmış olmayacağını; gerçek dünyanın dışında ve gerçek araçları kullanmadan gerçek bir kurtuluşu gerçekleştirmenin mümkün olmadığını, buharlı makine ve mulejenny (otomatik iplik makinesi öznelinde diğer makineler) olmadan köleliğin, tarımı iyileştirmeksizin serfliğin kaldırılamayacağını; daha genel olarak, insanlar, yeterli nicelik ve nitelikte yiyecek, içecek, barınak ve giyecek tedarik edecek durumda olmadıkları sürece, onları kurtarmanın mümkün olmadığını, bilgiç filozoflarımıza anlatmak zahmetine girmeyeceğiz. "Kurtuluş", zihinsel değil, tarihsel bir iştir, ve bu tarihsel koşullar, sanayi, ticaret ve tarım tarafından gerçekleştirilir.
eminim o 3 kitap olmasaydı dünya en azından bu kadar bile refah içerisinde olmazdı intiharlar ,hırsızlık ,zalimlik ,bencillik,fuhuş,faili meçhul cinayetler vs. alıp başını giderdi neden ülkemizde anne babalar bu kadar kıymetli? dinin olduğu her yerde diğerlerine nispeten daha bir düzenli ve düzeyli yaşam biçimi var gençler daha az başıboş ve yıkıcı değil yapıcı.ve emin olki o 3 kitap(daha doğrusu 1 tanesi)olmasaydı daha fazla rahatsız olabilirdin...otto_rino yazdı:ölüm diye bir şey var olduğu sürece inanç da varlığını sürdürecek...o nedenle konuyu salt ekonomik etkenlere ya da daha açık belirtmek gerekirse varolan ekonomik düzenin kitleler üzerindeki yıkıcı etkisine bağlamak yanlış olur...hükmedici herhangi bir güce olan inanç insan evriminin nispeten erken basamaklarında ortaya çıktığına göre, bu dönem için sömürücü ekonomik unsurlardan bahsedilemeyeceği açık...korkudan bahsedilebilir...acizlikten bahsedilebilir...zavallı korunmasız bir ırk oluşumuzdan bahsedilebilir...kapitalist sistem var olsa da olmasa da değişmeyecek şeylerdir bunlar...o yüzden mesele inancın varlığını sürdürüp sürdürmemesi değil, dinlerin varlığını ve dünya üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüp sürdürmemeleridir...dünyada hemen herşey halen 3 tane kitabın etrafında dönüyor...durumu foruma indirgediğimizde de, bizlere çözüm önerisi olarak bilimsel yaklaşımlar yerine bir dinin öğretilerinin sunulmuş olması meseleyi açıkça özetliyor zaten...yaşam, din olmadan anlamı olamayacak hale getirilmiş durumda...her şeyini bir kitaba göre biçimlendiren milyarlarca insan...müsaade edin, birileri de bu durumdan rahatsız olabilsin...
İki görüş de birbirinin benzeri. O yüzden toptan cevap vereyim:savasci-kiz yazdı:eminim o 3 kitap olmasaydı dünya en azından bu kadar bile refah içerisinde olmazdı intiharlar ,hırsızlık ,zalimlik ,bencillik,fuhuş,faili meçhul cinayetler vs. alıp başını giderdi neden ülkemizde anne babalar bu kadar kıymetli? dinin olduğu her yerde diğerlerine nispeten daha bir düzenli ve düzeyli yaşam biçimi var gençler daha az başıboş ve yıkıcı değil yapıcı.ve emin olki o 3 kitap(daha doğrusu 1 tanesi)olmasaydı daha fazla rahatsız olabilirdin...otto_rino yazdı:ölüm diye bir şey var olduğu sürece inanç da varlığını sürdürecek...o nedenle konuyu salt ekonomik etkenlere ya da daha açık belirtmek gerekirse varolan ekonomik düzenin kitleler üzerindeki yıkıcı etkisine bağlamak yanlış olur...hükmedici herhangi bir güce olan inanç insan evriminin nispeten erken basamaklarında ortaya çıktığına göre, bu dönem için sömürücü ekonomik unsurlardan bahsedilemeyeceği açık...korkudan bahsedilebilir...acizlikten bahsedilebilir...zavallı korunmasız bir ırk oluşumuzdan bahsedilebilir...kapitalist sistem var olsa da olmasa da değişmeyecek şeylerdir bunlar...o yüzden mesele inancın varlığını sürdürüp sürdürmemesi değil, dinlerin varlığını ve dünya üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüp sürdürmemeleridir...dünyada hemen herşey halen 3 tane kitabın etrafında dönüyor...durumu foruma indirgediğimizde de, bizlere çözüm önerisi olarak bilimsel yaklaşımlar yerine bir dinin öğretilerinin sunulmuş olması meseleyi açıkça özetliyor zaten...yaşam, din olmadan anlamı olamayacak hale getirilmiş durumda...her şeyini bir kitaba göre biçimlendiren milyarlarca insan...müsaade edin, birileri de bu durumdan rahatsız olabilsin...
hiçbir din böyle bişeyi kabul edemez.her koyun kendi bacağından asılır sözü bencilliğin son noktasıdır.rainslovee yazdı:isteyen puta tapar ısteyen inege isteyen de hıc bıseye kimseyı ılgılendırmez her koyun kendı bacagından asılır sonucta
Chavez ile Ahmed-i Nejat'ı yanyana getiren din değil ortak düşmana karşı ortak çıkarlardır. Tarihte aynı dinden ve aynı ideolojiden olan toplulukların birbirleri ile savaştıkları da vakidir.otto_rino yazdı:bir hocamız dünya üzerinde neler döndüğünü gerçek anlamda anlamak istiyorsanız 3 kitabı da okumanız gerekir demişti...bana da çok mantıklı gelmişti, izin verirseniz ona katılmak istiyorum...şimdi 2. maddede belirttiğin 'haçlı seferi yapmak' ifadesi ile 5. maddedeki 'toplumsal düzeyde dinin etkisi sıfır' ifadesi arasında uçurum var...dindar bir lider haçlı seferi yapıyor, hem de toplumu tarafından 2. kez seçilmiş bir lider bu...ancak demek ki bunda dinin etkisi sıfır olmalı...öyleyse israil filistin çekişmesinde, türkiyenin avrupa birliği macerasında, meşhur karikatür krizinde ya da belgesel yönetmeni cinayetinde, ya da ne biliyim çin-tibet meselesinde de dinler arası çatışmayla ilgili deliller aranmamalıdır...aklıma ilk gelen basit örnekler bunlar...lütfen...
dini çıkarlar çoğunluk için bahane değil gerekliliktir...emperyalist emeller ön plandadır ya da değildir, bu şu an için bizim sorunumuz değil...din bir şekilde aracı olarak kullanılır...tıpkı peygamberlerin zamanında kullandıkları gibi...bize okulda din savaşları olarak öğretilen savaşlar da gerçekte ekonomik nedenlere dayanır...buradan ilk söylediğimiz şeylere dönüyoruz...din, halkı uyutmanın en etkin bir yoludur...kitleleri bir araya toplar ve dizginler...inançlı bir toplum, egemen unsurların isteyebileceği en uygun hükmetme zeminini oluşturur, ki dinlerin ortaya çıkış maceralarının başlangıç noktası da bu gerçeğe dayanır...