Ağlamak!

Tedavi yöntemleri hakkında merak ettikleriniz..Hastane ya da doktorlar hakkındaki tavsiyeleriniz..
Kullanıcı avatarı
SorMakiner
Mesajlar: 632
Kayıt: 11 May 2008, 14:06
Konum: Ankara

Ağlamak!

Mesaj gönderen SorMakiner »

İnsanlığın en doğal fiziksel belirtilerinden biri olan ağlama konusunda sıkıntı yaşayan var mı? Ağlamayı beceremeyen?
Kullanıcı avatarı
mahsunkul
Mesajlar: 6009
Kayıt: 22 Nis 2008, 21:04
Konum: _İStAnBuL_

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen mahsunkul »

kullandığım antidepresanları bıraktım... artık ağlıyabilirim... [smilie=cray.gif]
..............Resim.................~~Resim
the_strangest
Mesajlar: 473
Kayıt: 05 Ara 2008, 19:04

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen the_strangest »

erkekler, kadınlara göre daha ender ağlar. çünkü erkeklerin ağlama eşiği kadınlara göre daha yüksektir. bunun "erkekler ağlamaz" şeklindeki yaygın toplumsal kabulün/inanışın/baskının yanında, bir de fiziksel sebebi vardır:

şöyle ki, kadınların çoğu fiziksel yapısı gereği ağlarken daha az enerji harcar, daha az ses çıkarır, topluluk içinde sessizce ve ortalığı ayağa kaldırmadan, hatta hiç dikkat çekmeden ağlama becerisine sahiptirler. ve ağladıktan hemen sonra (dakikalar içerisinde/bir makyaj tazeleme süresi sonunda) ağlamanın izlerini silip, normal hayata dönüş yapabilirler...

oysa erkeklerin çoğu, yine fiziksel yapıları gereği, ağlarken daha çok enerji harcar, daha çok gürültü (zaman zaman böğürtü) çıkarır, hatta bazı hallerde objelere ve/veya kendilerine zarar vermek (ör:duvarları yumruklamak) gibi aksiyonlara girerler. topluluk içinde ağladıklarında, yarattıkları gürültü ve aksiyon sayesinde çevredeki hemen herkesin dikkatini çekerler ve ortamda ciddi bir gerilime sebep olurlar. ağlama bittikten sonra ise, hemen kendilerine gelemezler, çünkü uzun bir sakinleşme süreci geçirmeleri gerekir. bu süreç, nefes alıp vemenin normale dönmesini beklemek ya da enerji kaybından ötürü dinlenmek/uyumak gibi eylemleri kapsar. bu yüzden erkeğin ağlamanın izlerini silip normal hayata dönmesi uzun sürer ve zordur...

özetle, ağlamak, erkekler için, kadınlar için olduğundan çok daha enerji gerektiren, fiziksel olarak zorlayıcı, yorucu, gürültülü patırtılı, aksiyonlu, dikkat çekici ve normale dönmenin uzun sürdüğü bir süreçtir. bu handikaplara (ve en başta belirtilen toplumsal baskıya) karşılık, erkek bedeni, "ağlama eşiğini yüksek tutmak" şeklinde bir savunma geliştirmiştir. dolayısıyla kadınlara kıyasla çok daha ender (ve genelde topluluk içinde değil, yalnızken) ağlarlar...

sonuç olarak, "erkekler ağlamaz" olduğu kadar "erkekler ağlayamaz"dır da...
Misanthrope

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen Misanthrope »

the_strangest yazdı:oysa erkeklerin çoğu, yine fiziksel yapıları gereği, ağlarken daha çok enerji harcar, daha çok gürültü (zaman zaman böğürtü) çıkarır, hatta bazı hallerde objelere ve/veya kendilerine zarar vermek (ör:duvarları yumruklamak) gibi aksiyonlara girerler. topluluk içinde ağladıklarında, yarattıkları gürültü ve aksiyon sayesinde çevredeki hemen herkesin dikkatini çekerler ve ortamda ciddi bir gerilime sebep olurlar. ağlama bittikten sonra ise, hemen kendilerine gelemezler, çünkü uzun bir sakinleşme süreci geçirmeleri gerekir. bu süreç, nefes alıp vemenin normale dönmesini beklemek ya da enerji kaybından ötürü dinlenmek/uyumak gibi eylemleri kapsar. bu yüzden erkeğin ağlamanın izlerini silip normal hayata dönmesi uzun sürer ve zordur...
erkekler ağlamasın zaten. ağladıklarında rezalet oluyor.
şunun gibi
http://www.youtube.com/watch?v=lDvCzYgMYaM
(izlemekten gına geldi biliyom ama)
Misanthrope

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen Misanthrope »

ben de ağlamayalı yıllar oluyor bi de.
zorlasam da olmuyor.
the_strangest
Mesajlar: 473
Kayıt: 05 Ara 2008, 19:04

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen the_strangest »

Misanthrope yazdı:
the_strangest yazdı:oysa erkeklerin çoğu, yine fiziksel yapıları gereği, ağlarken daha çok enerji harcar, daha çok gürültü (zaman zaman böğürtü) çıkarır, hatta bazı hallerde objelere ve/veya kendilerine zarar vermek (ör:duvarları yumruklamak) gibi aksiyonlara girerler. topluluk içinde ağladıklarında, yarattıkları gürültü ve aksiyon sayesinde çevredeki hemen herkesin dikkatini çekerler ve ortamda ciddi bir gerilime sebep olurlar. ağlama bittikten sonra ise, hemen kendilerine gelemezler, çünkü uzun bir sakinleşme süreci geçirmeleri gerekir. bu süreç, nefes alıp vemenin normale dönmesini beklemek ya da enerji kaybından ötürü dinlenmek/uyumak gibi eylemleri kapsar. bu yüzden erkeğin ağlamanın izlerini silip normal hayata dönmesi uzun sürer ve zordur...
erkekler ağlamasın zaten. ağladıklarında rezalet oluyor.
şunun gibi
http://www.youtube.com/watch?v=lDvCzYgMYaM
(izlemekten gına geldi biliyom ama)
konu biraz dağılmış olacak ama, benim bu adam hakkında da diyeceklerim var:

evet, "kurguysa komik, gerçekse daha da komik" bir durum var ortada. evet, adamın hali herkes tarafından son derece tuhaf ve komik bulunuyor, doğal olarak da dalga geçiliyor. ve evet, eğer tülay bunu izlediyse, döneceği varsa da dönmemiştir ve adam kendini milyonlara t.şşk malzemesi ettiğiyle kalmıştır vs...

peki şu açıdan baktınız mı hiç: tam anlamıyla bir "imaj çağı"nda yaşıyoruz. içinde bulunduğumuz çağda imaj herşeyin başında gelir olmuş, ve bu durumun kaçınılmaz sonuçlarından biri olarak, biz "imaj çağı insanları" zayıflıklarımızı, korkularımızı, kaygılarımızı, pişmanlıklarımızı çevremize (belki çok yakınlarımız dışında) göstermekten ölesiye korkar olmuşuz. ve bu durumun en çok yaşandığı alanlardan biri ilişkiler. reddedildiğimizde ya da terkedildiğimizde, canımız ne kadar acırsa acısın, bunu karşı tarafa asla ama asla göstermememiz gerektiğine inanıyoruz. belki içimizden bir ses bir an için aksini söyler gibi oluyor, ama anında susturuluyor. o sesi susturanın ne olduğunu sorgularsak eğer, onun gururumuz olduğu sonucuna varıyoruz ve "ben gururlu bir insanım, zayıflık gösteremem" gibi hükümlerle kendimizi rahatlatıyoruz, ve sonra da gidip bizi reddeden ya da terkeden kişiyi alkol ya da başka bedenler yardımıyla unutmaya çalışıyoruz...

evet, biz imaj çağı insanları böyle yaşayıp giderken, bu adam tv'ye çıkmış, onu terkeden kadın için böğürerek ağlıyor. adamın her haliyle çağın gerisinde kaldığı bir gerçek. eğer bu program aynen bu şekliyle, çok daha eskilerde, mesela 60'larda yayınlansaydı, belki adamın bu davranışı kamuoyunda sempati ve takdir toplayacak, tülayın ona dönmesi için kampanyalar düzenlenecek, kadınlardan aşk mektupları alacak, çiçek çocuklar tarafından bir gençlik idolü haline gelecek, hatta woodstock festivalinde onur konuğu olarak sahneye çıkıp bir performans da orada sergileyecekti... fakat 2000'lerde, yani imaj çağında, adamın bu yaptığı, biz imaj çağı insanlarına son derece komik ve zavallıca geliyor...

fakat farkında değiliz ki, (belki de farkındayız) adam aslında benzer durumlar (terkedilme/reddedilme) başımıza geldiğinde, hepimizin yapmak istediğini/içimizden geleni yapıyor. belki "gurur" adını verdiğimiz imaj kaygısı, bu isteğimizi görmemizi engelliyor olabilir ama içindekini muhatabına kusma isteği, insan olduğunu iddia eden herkeste bir şekilde var olmuştur, olacaktır...

eminim ki, (eğer olay kurgu değilse) adam, imajı, gururu falan düşünmeyip tülaya karşı tüm hislerini, pişmanlığını en ham haliyle böğürdükten sonra büyük bir rahatlama yaşamış, o gece en huzurlu uykusunu uyumuştur, hatta tülayı da kısa sürede unutmuştur. ve imaj kaygısına sahip biri olmadığından ve gururunun esiri olmadığından, biz imaj çağı insanlarının çoğundan daha mutlu bir hayat sürüyordur...

"onun gibi olmalıyız" ya da "olmaya çalışmalıyız" demiyorum. olamayız da zaten. ama en azından oturup düşünmeliyiz bence...
Kullanıcı avatarı
mahsunkul
Mesajlar: 6009
Kayıt: 22 Nis 2008, 21:04
Konum: _İStAnBuL_

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen mahsunkul »

Misanthrope yazdı:
the_strangest yazdı:oysa erkeklerin çoğu, yine fiziksel yapıları gereği, ağlarken daha çok enerji harcar, daha çok gürültü (zaman zaman böğürtü) çıkarır, hatta bazı hallerde objelere ve/veya kendilerine zarar vermek (ör:duvarları yumruklamak) gibi aksiyonlara girerler. topluluk içinde ağladıklarında, yarattıkları gürültü ve aksiyon sayesinde çevredeki hemen herkesin dikkatini çekerler ve ortamda ciddi bir gerilime sebep olurlar. ağlama bittikten sonra ise, hemen kendilerine gelemezler, çünkü uzun bir sakinleşme süreci geçirmeleri gerekir. bu süreç, nefes alıp vemenin normale dönmesini beklemek ya da enerji kaybından ötürü dinlenmek/uyumak gibi eylemleri kapsar. bu yüzden erkeğin ağlamanın izlerini silip normal hayata dönmesi uzun sürer ve zordur...
erkekler ağlamasın zaten. ağladıklarında rezalet oluyor.
şunun gibi
http://www.youtube.com/watch?v=lDvCzYgMYaM
(izlemekten gına geldi biliyom ama)
yada bunun gibi
http://www.youtube.com/watch?v=6ZFcW4hVFGc
..............Resim.................~~Resim
Kullanıcı avatarı
SorMakiner
Mesajlar: 632
Kayıt: 11 May 2008, 14:06
Konum: Ankara

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen SorMakiner »

Verilen adreslerde de görüldüğü gibi insanların hassasiyetin arttığı konularda kendi içlerinde halletmesi gereken sorunlarının medya aracılığıyla ülke çapına aktarılması bana manasız geliyor. O videoda adamın sebebi her ne olursa olsun acizliğini bu derece gözler önüne sermesi kendi adına yaşanan bir talihsizlik. Ben adamın ruh halini az çok tahmin edebiliyorum. İçi de dolmuş, belli. Ancak kadına seslenme anı geldiğinde kendini salıvermesi bana geçmişimde yaptığım ve hatırlamak dahi istemediğim başarısız sunumlarımı anımsattı. Hiç bir hazırlık yapmadan boşalmak için programa çıkmış olmalı.

İmaj çağı düşüncesine katılıyorum. Nitekim rekabetin günbegün arttığı bir süreç içindeyiz. Özellikle belli konuma ulaştıktan sonra rekabet ortamını oluşturan bünyelerin en ufak bir hataya kapılması böyle bir ortamda kendi sonlarını oluşturmasa bile yaşamlarında ciddi bir gerilemeye neden olacaktır. İş dünyasına atılım öncesi adayların gelişimi burada çok önem kazanıyor. Kıstas yalnızca kişinin bölümüyle alakalı bilgi ile de sınırlandırılmıyor. Sosyal açıdan ruhsal gelişimini mümkün mertebe geliştirmiş bireyler arıyor ülkenin önde gelen şirketleri. (Son derece başarılı bir yakın arkadaşımın gelen teklifler üzerine çeşitli şirketlerin belli aşamalarından geçmesi ile buna tanık oldum) Ülkemizdeki yeni neslin temel sorunu haline gelmiş tutukluluk. Bir kitapta okumuştum, hayata Amerikalılardan epey geride başlıyoruz. Adamlar reşit olma sınırına vardığında tamamen bağımsız hale geliyor. Ailelerle olan bağlar çok daha farklılaşıyor. Bizde ise ebeveynlerin koruduklarını sanarak elimizi kolumuzu bağlamaları bu kişisel deneyimi edinmemizi sürekli ertelettiriyor. Öğrencilik hayatında üstesinden gelinmesi gereken sorunlar iş hayatına sarkıyor. Tabi yaş ilerleyince belli sıkıntıların aşılması da kolay olmayıp fazladan zaman kaybına neden oluyor. E bir çoğunun da içindeki sıkıntısını atamadığını düşünürsek genel anlamda ülkenin verimi olması gerekenin bir hayli altında kalıyor. Bu şartlarda belli sınırları aşmış ülkelerle yarışabilir miyiz?

Zayıflıklarımızı göstermekten korkar olmuşuz, çok doğru. Dünyaya ilk geldiğimizde esnek olan bünyemiz zaman içinde kalasa dönmüş. Uygulanan en ufak kuvvet bizi kırılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor. İşte burada bunun sorun olduğunun farkındalığını yaşayan bireyler olarak belli adımlar atmak mecburiyetindeyiz. Zavallılığın gereği yok. Kendimi bu konuda ne kadar aşağıladım zamanında. Lafla peynir gemisi yürümüyor, icraat gerekiyor.

Konuya döneyim. Ağlamak!

En son ne zaman ağladığımı hatırlayamıyorum bile. Forumda insanlar genel olarak öfkeli olduğundan bahsediyor, bende tam tersi. Bana dayatılanlar hep sorun çıkarmamam üzerineydi. Yaşamım boyunca sıkıntıları hep içime atarak alttan alan taraf oldum. Öfkenin ne olduğunu yaşamımı izleyen biri bilemez. Öfkenin tanımını benim davranışlarımdan çıkaramaz çünkü çıkarmama fırsat tanınmadı, hep bastırıldım. Tüm bunların neticesinde ruhsal halim kütleşmiş hale geldi. Ağlayamıyorum ya!... Bunun yalnızlıkla falan da ilgisi yok. Kendimi ne kadar zorladım o yalnız anlarda. Hepsini birer aracı olarak algılayıp belli filmlerin en can alıcı sahnelerini defalarca sardırıp sardırıp izledim. Ağlar gibi oluyorum yaş geliyor ama rahatlatıcı o boşalmış ruhsal doyuma ulaşamıyorum. Tekrarlayarak izlediğim o sahneler de artık rutinleşti, etkilemiyor. Bu boşalımı sağlamadan mümkün değil dilediğim huzura kavuşamayacağım. Bir ara bir otobüse binip şehrin en ulaşılmayacak köşesine gidip son ses delicesine haykırıp bağırıp çağırmak sonrasında da mümkün olursa hayvanlar gibi ağlamak istiyorum. Evet bunu istiyorum, istiyorum, istiyorum...
Kullanıcı avatarı
mahsunkul
Mesajlar: 6009
Kayıt: 22 Nis 2008, 21:04
Konum: _İStAnBuL_

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen mahsunkul »

hayvanlar gibi ağlamak mı ? . baya bi duygu birikimi olmuş sende sanırım.
..............Resim.................~~Resim
Kullanıcı avatarı
SorMakiner
Mesajlar: 632
Kayıt: 11 May 2008, 14:06
Konum: Ankara

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen SorMakiner »

Yakın zamanda izlediğim bir filmde kendini tek bir amaca bağlamakla kalmayıp bunun uğruna hedefine ulaşana kadar konuşmamaya and içmiş bir karakterin 9 ay boyunca tek kelime etmemesi sonrasında renk körü olduğunu tesadüfen farkedip jet pilotu olamayacağını öğrendiği vakit içindekileri kusma halini gördüğümde bu başlığı açmak geldi aklıma. Evrensel düşünce çerçevesinde yoğunlaştırılmış bir filmdeki kahramana benzer içimde gereğinden fazla büyüttüğüm ve nihayetinde bir sonuca ulaşamadığım deneyimlerimin akabinde benim de etkiye karşılık bir tepkiye ihtiyacım vardı. Aslında damlaya damlaya biriken sıradan vakaların çığ haline dönüşmesiyle çok daha öncesinden ihtiyacım olan bir etkileşimdi bu benim için. İçimdeki birikim sınırları yıkıp geçti, duygusal devinim şart.
Ben arasıra yalnızca yaşadığım olumsuzluklara dayanan yazılar yazmayı anlık rahatlama ve uzun vadede bir kazanım için kullanabilirim. Derinlemesine inerek yazdığım yazılar günlük yaşamda üzerimde beni bazı olaylarla yüzleştirmeye mecbur kılıyor. İnsanım, gelişime açık bir varlığım, geçmiş sıkıntıları alt edecek yetiye sahibim, keşmekeş zihniyetlerin bende yarattığı ruhsal bozukluğu pozitif güç haline getirip bunun üstesinden gelecek öngörüyü de kendimde görebiliyorum. Yakın zamanda evde çıkan bir huzursuzluk sonrası babama tepki vermede bu kez hiçbir çekinme duymadım. Açıkcası kendimde bazı planları yapmış olmanın getirdiği hissiyatla bir açık kolluyordum. O açığı görür görmez karşısına dikilip saydırmaya başladım. Sonrasında pişman olacağım bir davranış sergilemek istemem. Bu açıdan saygı sınırlarını hiçbir şekilde zorlamadan soruna epey derinlemesine girerek çok açık ifadeleri yüzüne çarptım. Sanırım o da neye uğradığını şaşırdı. Aramızda küçük çaplı bir sürtüşme de geçti, ancak olayın kontrolü tamamen elimdeydi. Kendime olan hakimiyetle birlikte ağzının payını resmen verdim, bunu kesinlikle hakediyordu. Aramızdaki sorunlar elbette birkaç günlük olaydan ibaret değil. Babamın da kendisinde oluşan belli karakter dışına çıkmasını beklemiyorum. Bu açıdan küslüğü uzatmanın bir manası olmayacaktı. İki günlük küslük sonrası yine tamamen kontrollü bir şekilde maç bahanesiyle buzları eriten taraf oldum. Kişinin kendinde oluşan güven duygusuyla günlük akışı şekillendirebilmesi olağanüstü. Buna benzer bir tepkiyi okuldan yakın bir arkadaşıma karşı da göstermiştim. Verilen tepki neticesinde aramızdaki iletişim daha seviyeli bir hal aldı, kazanan ikimizdik. Örneklere devam ediyim, servisten iki kere kusurlu şekilde dönen bir elektronik cihazımın tekrar servise gönderilmesi fikrine karşı çıkıp ilgili şirketi nereye şikayet edebileceğim sorusunu şirketin kendi bünyesindeki elemanlara danıştım. Akabinde, Tüketici Hakları Hakem Heyeti'nde mahkemeye taşınıp toplamda iki buçuk ay süren işlemler sonrasında cihazımın parasal net karşılığını alarak dünya üzerindeki varlığımdan bazılarının haberdar olmasını sağladım.
Şunu söylemeliyim ki bende rahatsızlık hissi uyandıracak eylemde bulunanlara karşı artık belli sınırlar dahilinde hatalarını yüzlerine açıkca vurgular hale geldim. Sıkıntılarım hala var ama ciddi adımlar atabiliyor olmak bana haz verip önüme çok daha sağlam bakabilmemi sağlıyor. En dipten başlayarak yükselen grafik içerisine dahil olmuş birinin hissiyle yakın zamanda tüm dünyanın karşısına çıkabileceğimi düşünüyorum. Evet, kendimde bu potansiyeli görüyorum.

Önüme çıkmayın...
Kullanıcı avatarı
BiR UMUT VAR
Mesajlar: 2312
Kayıt: 23 Ara 2006, 15:08
Konum: kendini unuttuğu yerden

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen BiR UMUT VAR »

benimde bir dönemim o kadar sıkıntılar çekmeme rağmen ağlayamamakla geçti .ağlamak isterdim şöyşe doya doya belki bu sayede rahatlayabilirdim.fakat ağlayamıyordum.bende kolay kolay ağlamam .çok yoğun duygu patlaması sonucu ağlayabilirim.bence bu irade karakter yetişme tarzı vede acılara dayanıklı olmakla bağlantılı olabilir...ağlamak vücüdun en doğal tepki biçimidir...
BİR UMUTLA BAŞLAR HERŞEY...
paint it black

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen paint it black »

Ağlamak çok rahatlatıcı ama sessizce olanı değil böyle bağırarak haykırarak olanı.
çile
Mesajlar: 319
Kayıt: 21 Mar 2009, 02:06
Konum: arafta

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen çile »

depresan kullanırken ne kahkaha atabiliyordum,ne ağlayabiliyordum,şimdi çok çabuk ağlayabiliyorum,kahkahda pek nadirde olsa atabiliyorum...
BEN IRMAK


mutluyum-mutluyum-mutuyum-mutluyum-mutluyum-mutluyum-mutuyum-mutluyum-
Kullanıcı avatarı
mahsunkul
Mesajlar: 6009
Kayıt: 22 Nis 2008, 21:04
Konum: _İStAnBuL_

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen mahsunkul »

çile yazdı:depresan kullanırken ne kahkaha atabiliyordum,ne ağlayabiliyordum,şimdi çok çabuk ağlayabiliyorum,kahkahda pek nadirde olsa atabiliyorum...
[smilie=good2.gif] TURnayı gözünden vurmuşsun. depresanlar öyle adamı ot gibi yapıyorlar...
..............Resim.................~~Resim
...
Mesajlar: 19
Kayıt: 15 Ara 2010, 20:04

Re: Ağlamak!

Mesaj gönderen ... »

...Fakat hiç ağlamıyordu.Ağlamak Uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır.Ağlayamadığımız zamanlar bizde o gücün de mahvolduğu vakitlerdir ki onun yerine kaim olan acılı bir sükunet en şiddetli acıların hasıl ettiği göz yaşlarından bile daha yakıcıdır...
Sergüzeşt/Sami Paşazade Sezai
Cevapla