otto ile masal saati...

Kullanıcı avatarı
leisen
Mesajlar: 964
Kayıt: 31 Eki 2008, 22:03

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen leisen »

berbat bence , rezil hikayeler.... [smilie=censored.gif]
Acıyı , acımasızlığı ve mecburiyeti sevmezdi insan...Ve sadece gerçeğe inanırdı...Fakat sadece iki gerçek vardı hayat ve ölüm...Hayat acımasız , ölümse acıydı...Ve insan sevmeye mecburdu..!
...
Kullanıcı avatarı
candy
Mesajlar: 1192
Kayıt: 02 Eki 2006, 21:53
Konum: İstanbul

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen candy »

derslerin devamını merak ve heyecanla bekliyoruz, tabi yeni hikayeleri de [smilie=read.gif]
tanrının insan olması, insanın mutluluğu sonsuzlukta araması gerektiğini değil, cennetini yeryüzünde kurması gerektiğini gösterir ancak.
Kullanıcı avatarı
otto_rino
Mesajlar: 325
Kayıt: 15 Eki 2008, 19:24
Konum: izmir

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen otto_rino »

bölüm 2...

özet: karanlık, ıssız bir sokakta esrarengiz bir şahıs ağır çekim ilerlemektedir...

şimdi uygulamalı dersimize kaldığımız yerden devam ediyoruz...

adam ıssız sokakta kendisini bekleyen tehditkar esintiyi önceden sezmiş gibi pardesüsünün düğmelerini sıkı bir biçimde kapatmış durumdaydı...

evet, çok ilginç, derinlikli bir cümle...üzerinde uzun uzun durmak gerek...öncelikle hikayenin geçtiği zamana dair ipuçları barındırması açısından bu cümle tek başına son derece kilit bir nokta oluşturuyor...zira pardesünün düğmeleri, sıkıca kapatılabilir bir özelliğe sahip...buradan düğmeleri daha gevşek ve belki de daha da sıkı kapatılabilme seçenekleri barındıran bir pardesüyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz...yazar burada "yıl ikibin bilmem kaç..." diye bir giriş yapıp tarihi okuyucunun gözüne sokmak yerine, zamanla ilgili duyguyu karakterin giysisi üzerinden okuyucusuna aktarma yolunu seçiyor...zaman ve modayı birbiriyle etkileşim içinde kullanarak, okuyucuya hikaye hakkında önemli ipuçlarını gözünün içine sokmadan, tek bir cümle vasıtasıyla sakin sakin veriyor...usta işi...

derken beklemediği bir şey oldu...sokağı bir uçtan diğer uca katedene kadar, ne tek bir dal kıpırdamış ne de başı boş bir poşet kuleden kalkış izni istemişti...

evet burada tamamen farklı bir yöntemle karşı karşıyayız..."yazar okuyucuyla oyun oynamak suretiyle, okuyucuyu bir anda hikayenin içine çekiyor" der buna bazıları...yalan!!...aptal yerine konan okuyucu hikayeye dahil ediliyor evet..ama hikayenin şamaroğlanı olarak...hemen bir flaşbek yaparsak, tehditkar esintimizle ilgili cümlede "önceden sezmiş gibi" ifadesi kullanılmıştı...evet...işte herşey burada çözülüyor...aslında gerçekleşmeyecek olan bir olay ve karakterin aklının ucundan bile geçmeyen bir düşünce, ileride afallamasını sağlamak maksadıyla okuyucunun beklenti listesine dahil ediliyor...çok acımasız bir yöntem...işi daha da ileri götüren yazar, bir sonraki cümlede rüzgar esmemesi durumunun 'beklenmedik birşey' olduğunu belirterek, etkiyi kat kat arttırmaktan, okuyucuya kimin patron olduğunu tekrar tekrar vurgulamaktan çekinmiyor...iğrenç...son derece aşağılayıcı...ama usta işi...tutkulu...

sokağın köşesini dönen esrarengiz yabancı, bakışlarını karşıdaki eve odaklayarak beklemeye başlarken kendisine bir sigaranın eşlik etmesine izin verdi...

işte bu anlatım bir doruk noktası: nasıl bir insanla karşı karşıya olduğumuzu bu kadar sade, ama aynı oranda da etkili bir biçimde anlatmak...okuyucunun yerinde olmaya can atacağı, kendini kolayca özdeşleştirebileceği, gücün, karizmanın doruğunda bir insan...ve onun zavallı sigarası...

evet bu noktadan sonra karakter yaratmanın inceliklerine değineceğiz...gelecek derse kadar ne haliniz varsa görün...
Kullanıcı avatarı
otto_rino
Mesajlar: 325
Kayıt: 15 Eki 2008, 19:24
Konum: izmir

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen otto_rino »

bölüm 3...

özet: isimsiz kahramanımız bir sokağı boydan boya yürümüş ve bir evi gözetlemek üzere ayakta dikilmeye başlamıştı...


iki katlı şirin ev, içindeki insanın gerekli hallerde muhtardan ikametgah senedi alabilmesine olanak sağlıyordu...

çok çarpıcı...evde yaşayan insanla ilgili çok önemli ipuçları veriyor...öncelikle hikayemizin kötü karakteriyle neredeyse tanışmanın eşiğine getiren bir cümle...okuyucu bir yandan karakterle tanışacak olmanın heyecanı içine sürüklenirken, diğer yandan fazla da ümitlenmemesini sağlayacak, soğuk bir anlatımla karşı karşıya...çok iyi kurulmuş bir denge söz konusu...kötü karakter daha okuyucuyla tanıştırılmaya gerek duyulmadan tek bir cümle içinde olabildiğince soğuk servis edilmiş...oturduğu ev ile olan bürokratik formaliteler üzerine kurulu ilişkisi - ki normal bir insanın evi ile olan duygusal bağlarının önemini burada vurgulamaya gerek yok - bu karakterin ne kadar ruhsuz ve buna bağlı olarak ne kadar tehlikeli olabileceğini simgeliyor...

birden üst katta bir pencere aydınlandı...kapalı perdenin ardında beliren kambur silüet, garip hareketlerle oradan oraya koşturuyor, koştururken şekilsiz kafasını bir oraya bir buraya çarpıyor, çarptıkça anırıyor, anırdıkça daha hızlı koşuyordu...

öhö öhöö, evet burada durumun biraz abartılmış olduğunu itiraf etmek durumundayım...zira kötü karakterimiz daha fazla aşağılanmak uğruna şebek muamelesi görmüş...işte bu noktada altını çizmemiz gereken bir durum var...bir hikaye oluştururken, yarattığımız karakter ne kadar berbat bir insan olursa olsun, onu okuyucu karşısında küçük düşürmemeliyiz...yarattığımız karakter ne kadar kötü olursa olsun, bizim çocuğumuz gibidir...okuyucu kim oluyor ki çocuğumuzu aşağılayarak okuyucunun karşısına bir eğlence objesi olarak sunalım...okuyucuyu falan boşver...bu öncelikle yazarın kendisine yönelttiği bir hakarettir...ama vardır üstadın bir bildiği diyor ve devam ediyoruz...

ışığın sönmesinin ardından fazla bir süre geçmemişti ki, evin dış kapısı birazdan içinden geçecek olan güzelliğe duyduğu saygıyı ifade edercesine ağır ağır açıldı ve dışarıya kahramanımızın şimdiye kadar gördüğü en seksi yaratık çıktı...başındaki bere ve sırt çantası silüetsel yamukluğun nedenini, sürekli çalan cep telefonunun anıran melodisi ise zevksizliğin doruklarını gözler önüne sermişti...o gözler ki bu güzellik karşısında varlığının en parlak dönemini yaşamış, kadının kahramanımızı sokak lambası zannetmesine neden olarak farkedilme tehlikesini ortadan kaldırmıştı...

evet...dikkat ederseniz bu olağanüstü pasajı bölmek istemedim...tahmin ettiğimiz gibi üstadın gerçekten de bir bildiği varmış...okuyucuyu yine oyuna getirmeyi başardı...evet böylelikle yazarımızın yarattığı karaktere ne kadar sahip çıkan, babacan bir yazar olduğunu anlamış bulunduk...okuyucuyla oynamak suretiyle kimin patron olduğunu tekrar gösterdi...sanki şöyle dedi üstad: "karakterim mi, yoksa sen mi sevgili okuyucu...ben seçimimi yaptım." ...unutulmaz...
Kullanıcı avatarı
otto_rino
Mesajlar: 325
Kayıt: 15 Eki 2008, 19:24
Konum: izmir

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen otto_rino »

özet: isimsizliği artık sıkıntı yaratmaya başlayan kahramanımız, hikayemizin femme fataline ilk görüşte aşık olma hatasına düşmüştü...



yaklaşık on beş metre ilerisinde seyreden bir çift devinimsel kalçadan gözlerini ayıramamanın verdiği güven sayesinde hedefi kaybetme ihtimalinin mümkün olmadığından emin olan kahramanımız, hayatında birçok heyecanlı takip sahnesinde görev almasına rağmen, bunların hiçbirinde bu denli adrenalin pompalamamış olan bünyesine hayret ederek, bir macera adamı mı yoksa bir aşk adamı mı olduğu sorunsalı üzerinden bir anda bütün hayatını ve kişiliğini sorgulama sürecine girişti...

evet...ne diyebilirim ki...belki kahramanın hala bir ismi yok...ancak yavaş yavaş derinliklerine inmeye başladığımız kompleks bir kişilik yapısını müjdeleyen ipuçları var...bunca karizmaya rağmen hala hayattaki rolünü tam anlamıyla idrak edememiş, kimlik arayışı sürecini başarıyla sonlandırdığı izlenimini vermesini sağlayan karton imgelerin ardında sakladığı zayıf noktaları birleştirerek kişiliğinin resmini ortaya çıkaramamış bir karakterle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz...ayrıca dikkat ederseniz kadının cümle içindeki macerası da bir çift hoplayan kalçadan ibaret tasvirle başlayarak, kahramanımızın içine sürüklendiği bunalımtrak düşüncelere sebebiyet veren son derece güçlü bir varlık olmaya kadar gayet dik bir rota çizmiş, muhtemel feminist çığlıklara desibel sınırlaması getirmiştir...yakışır...

birden salaş bir barın halden durumdan anlamayan kapısı, kahramanımızın şimdiye kadar kurmuş olduğu en verimli göz-kalça temasını kıskandı...kadının arkasından kapıyı çarparak içeri girmesinin aslında kapıya duyduğu nefretin yansıması olduğunun farkında olmayan kahramanımız, çıkan sesin patavatsız katkıları sayesinde bardaki herkesin dikkatini üzerine çektiğinin farkına varamayacak kadar da salak değildi neyse ki...bu kapı çok oluyordu artık...zira bu noktadan sonra kadınla arasında kalça değil surat bazlı bir temas söz konusu olmasının da yegane sorumlusuydu...

evet...karakterimizin kişilik özellikleri bir bir önümüze serilmeye devam ediyor...görüldüğü gibi bu paragrafta kapı oldukça önemli bir konuma sahip...öncelikle mükemmelliyetçi kişiliğin ne kadar kırılgan bir sonuç doğurabileceğini, sonralıkla karakterimizin ne kadar veletsi bir kişiliğe sahip olduğunu belli eden bir olaylar zinciri gerçekleşiyor...karakterin kapıya karşı tutunduğu çocuksu tavır aracılığıyla davranışlarının kökenini çocukluk yıllarına dayandıran yazar, buradan ailesinin kahramanımız üzerindeki muhtemel etkilerini irdeleyerek bir tür aile odaklı eleştiri yoluna gitmek suretiyle, hikayenin şimdiye kadarki en sosyal gerçekçi pasajına imza atıyor...ya da değil...

takip sırasında kurulabilecek azami göz teması limitini aştığını anlaması uzun süren, böylelikle temas süresinin kat kat uzamasına neden olan kahramanımız, derinlerde gizlenen kıvrak zekasına başvurarak ne yapması gerektiği konusunda fikir aldı ve ardından hiç durmadan kadının yanına gitti...durumu kurtarmasının tek yolu, onunla iletişim kurmaktı:

- umarım size bir içki ısmarlamama izin verirsiniz...
- izin vereceğimi nereden çıkardınız?...her içki ısmarlayan erkeğe evet diyen birine mi benziyorum?
- hayır...sadece beleş içkiye hayır demeyecek birine benziyorsunuz...

bu yanıt karşısında etkilenen kadın, gözlerini devirmek suretiyle kahramanımıza oturacağı yerin koordinatlarını verirken, ismini de bağışlamakta bir sakınca görmedi...

- fatale....femme fatale...siz?
- çok etkileyici bir isminiz var...ben de name...no name...

evet...sonunda çeşitli kulislerde yankı bulan isim sorunu da çözüldü ve hikayemiz çok ilginç bir kulvara doğru sürüklenmeye başladı...karizmatik gizemli kimliklerinin getirdiği sorumluluğu bir kenara bırakıp aralarında oluşan elektriğin saçlarını havalandırmasına aldırmayan iki insan...tutkulu bir ilişkinin sinyallerini vermesine rağmen, tanışmalarına neden olan gizemli gerçeğin açığa çıkmasını beklemeden kesin bir karara varmak okuyucunun dengesini alt üst edebilir ki üstadın amacının bu olduğunu anlamak da hiç zor değil...o yüzden bu açıklama biraz yersiz oldu...
Kullanıcı avatarı
otto_rino
Mesajlar: 325
Kayıt: 15 Eki 2008, 19:24
Konum: izmir

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen otto_rino »

özet: bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz...


hikayemiz devam ediyor...son olarak ikili arasındaki ilişkinin temel atma törenine katılmıştık...peki gerisi nasıl gelecekti...geldi işte :



'rahim yerine meşe ağacından yapılma bir fıçının içinden çıksalardı, insanlarla hiçbir problemim olmazdı' diyerek viskisinden bir yudum aldı no...dayanılmaz karizmasını kullanarak kadının karşısında olabildiğince parlamak, onu gece karanlığında ışığa maruz bırakılmış zavallı bir dağ tavşanı gibi savunmasız bırakmak istiyordu...gözlerini no' dan ayıramayan femme, ikili flaşörlerini yakarak tuzağa düşmüş olduğunun sinyalini vermeye başlamıştı bile...narin parmakları arasına aldığı sigarayı ağır hareketlerle, gözünü no' dan bir saniye olsun ayırmadan ağzına götürdü...sigara, kadının dudağına deydiği an no'nun yanan çakmağının kızgın aleviyle buluştu...o anda bardaki tüm ışıklar söndü ve ikilinin üzerine 500 vatlık bir spot lambası çevrildi...kadının ciğerlerinden nasiplenerek bir 'püf' darbesiyle dışarı atılan duman, no' nun ciğerlerine ulaştığında ikili arasında ne kadar stratejik bir köprü kurmuş olduğunun farkında değildi...

çok ilginç...yazar olay ve üslup arasında dolaysız bir bağlantı kuruyor...flört etmek, doğası gereği karşıdakine üstü kapalı, ama aslında bir o kadar da açık mesajlar vermeyi gerektirir...yazar flörtün bu özelliğinden yararlanıyor ve üslubunu aynı özellik çerçevesinde şekillendirerek ikili arasında olan biteni, okuyucuya da aynı heyecana ortak olma fırsatı tanıyarak aktarıyor...çeşitli ışık oyunlarıyla yaratılan atmosferin gerzeküstücülüğün doruk noktasını oluşturması, ve kullanılan simgelerin kimi erotik açılımlara göz kırpması açısından da son derece dikkate değer bir pasaj...

makyaj tazeleme molası için tuvalete gitmeye karar veren femme, yolun uzunluğu sayesinde, no' ya yarım kalan kalçasal denklemi çözme fırsatını tanıdı...no' nun hayatı boyunca karşılaştığı en basit denklemdi bu, zira ortada herhangi bir bilinmeyen yoktu, herşey ortadaydı...ama no yine de çözüm sürecini gereksiz bir biçimde uzatmaktan zevk alıyordu...araya yeni bir kapı girince, bir viski daha söyledi ve bir sigara da kendisi yaktı...femme' ın ciğerlerine uğramamış bir duman kütlesi ne kadar da kuru ve yavan gelmişti şimdi...viskisi ve tatsız sigarası tükendiğinde femme hala dönmemişti...birden içine sürüklendiği büyülü atmosferi bir el hareketiyle dağıttı, barın bütün ışıkları bir anda tekrar yandı ve muhtemel gerçekler kahramanımızın kafasına dank etti...kalktı ve hızlı adımlarla tuvalete giderek bir tekme darbesiyle içeriye daldı...içeride çığlık atabilitesi yüksek, şaşkın bakışlı toparlak bir kadın dışında kimse olmaması ve tuvaletin ardına kadar açık penceresi, no' yu kuşkulanmakta haklı çıkarmıştı...şimdiye kadar haklı olmaktan bu kadar nefret edeceğini hiç düşünmemişti, şimdi de düşünecek durumda değildi zira kulağının dibinde patlayan tiz çığlık beynini uyuşturmaya yetmişti...

evet...atmosfer oluşturmada olduğu kadar, oluşturduğu atmosferi bozmada da üstüne yok üstadın...boşuna üstad demiyoruz...kahramanımızın karşılaştığı iki farklı durum ve iki farklı kadın arasında uzun bir koridor ve değersiz bir kapı duruyor...evet yine bir kapı var karşımızda...yazar kapıları bir metafor aracı olarak kullanmakta hiç zorlanmıyor...iki dakika önce kahramanımızın viski eşliğinde dumansal etkileşimde bulunduğu güzellik abidesi seksi yaratık, ve şimdi de b..k kokulu, fayans kaplı bir ortamda beyinsel fonksiyonlarını yitirmesine neden olan çığlığa kaynaklık eden bir hilkat garibesi...hikayenin dramatik alt yapısına yaptığı katkı açısından paha biçilmez bir karşıtlık...no ile birlikte tuzağa düşerek femme' ı salt vücutsal bir değerlendirmeye tabi tutan okuyucuyu bir ters köşeden diğerine çarpan üstad, sağlam kafanın sağlam vücutta olduğu gerçeğini anıtlaştırıyor sanki...unutulmaz...



acaba no femme' ı bulabilecek mi?...bulacak da ne olacak?...peki profesöre ulaşabilecek mi?...profesör de kim?...mikroçip ne?...bunların hikayeyle bi alakası var mı?...bunlar kimin umrunda?...bütün bunların cevabı gelecek bölümlerde mi saklı?
Kullanıcı avatarı
SorMakiner
Mesajlar: 632
Kayıt: 11 May 2008, 14:06
Konum: Ankara

Re: otto ile masal saati...

Mesaj gönderen SorMakiner »

No'nun, ilk görüşte aşk edasıyla Femme'ye tutulup yazarın okuyucuyu alt etme düşüncesiyle Femme üzerinde etkili bir giriş yaptığı sanılsa da kadının daha en baştaki düşük ilgi düzeyi sonrası beleş içkinin de etkisiyle kafasında oluşan acaba fikrinin adama az da olsa verdiği şans diyaloğun devamında etkisiz hale geliyor. Burada karakterler üzerinde yürütülebilecek seçenekler beliriyor. Aralarındaki diyalog sonrası No, Femme üzerinde nasıl bir izlenim yaratmış ki Femme kendisinden kurtulmak için tuvalet penceresinden kaçma yolunu seçmiş. 'rahim yerine meşe ağacından yapılma bir fıçının içinden çıksalardı, insanlarla hiçbir problemim olmazdı' şeklinde başlayan bir konuşmada ancak bir alkolik ya da piskopatın ağzından dökülecek bu söylem yazarın belirttiği etkinin aksine kadında derin şüpheler uyandırıp kendisini tehlikede hissetmesine neden oluyor. Öyle ki sohbetleri esnasında Femme adamdan gözünü ayıramıyor. Açıkcası No'nun bu sözü sarfederken yüz ifadesini görmek isterdim. Zaten baştan az olan bu şansını hiç olmayacak başlangıçla sıfıra indirdiğinden bihaber No, makyaj tazeleme bahanesine kanıp tatsız da olsa sigarasını tüttürerek Femme'ye en azından tuvalet penceresinden sıyrılacak uygun zamanı tanıyor. Senaryo farklı şekillere de bağlanabilir. Karşılaşmalarının ilk anından itibaren sabit dik bakışlarına engel olamayan No, Femme üzerinde olumsuz etki bırakıyor. Bu açıdan bakışlarla oluşan o derin gözlemin hatunu rahatsız etme ihtimali yüksek görünüyor. Tabi kadının kaçış şekli olarak bu yolu seçmesi üzerinde de durmak lazım. No'yu büyük bir tehlike olarak algılayıp çevrede bulunan insanların da onu yıkmada yetersiz kalacağı düşüncesine ek olarak No'nun sebep olacağı ortamın huzuru bozulmuş haline tanık olmama hissiyle çaktırmadan kaytarması mümkün. Buna sebep olarak ortamda bulunan şahısların No'nun tanıdıklarından oluşması fikri de yabana atılır cinsten değil. Senaryo çeşitliliği devam ettirilebilir. Mevzumuzda çevredeki insanları soyutlarsak kadının kendini o ortamda iyi hissedemediği, bunun sonucunda nefes almak için tuvalete gittiği ve ayna karşısında kendi kendini sorgularken kaçmak için müsait görünen pencereye rastladığında belki de anlık oluşan bir istekle pencereden sıyrıldığı düşünülebilir. Bu atak; sonrasında belki pişmanlık duyacağı bir yöntemdi, belki zaafiyetine yenik düşerek pek de medeni görünmeyen bu usulü yerine getirmesinin sonucuydu, belki kendine olan güven duygusu eksikliği neticesinde No ile samimiyeti ilerletmekten çekinip saçma sapan anlık hissine boyun eğmesiydi, belki kafasında yer edinen asıl kişi olan 'Sorunlu'ya dönme fikrinin o an cazip gelmesiydi, belki belki...
Cevapla