Güzel Bir Yazı

Cevapla
Kullanıcı avatarı
KOZALAK
Mesajlar: 24
Kayıt: 16 Eyl 2012, 15:54

Güzel Bir Yazı

Mesaj gönderen KOZALAK »

kaybettiğinde biz de kaybetmiştik aslında…



“yalnız ali.. mağlup ali.. mağrur ali.. haksızlığa boğulmuş ali...”



Tüm mağlûbiyetlerin ve gâliba tüm gâlibiyetlerin izleri çok derinlerde ve gâliba bir silsile olarak tarihin derinliklerine uzanıyor tüm mağlûbiyetler ve gâlibiyetler. Mağluplar ve gâlipler müteselsilen aynı safta buluşuyorlar.



Aralarına binlerce yıllık zaman girmiş gâlipler ve mağlûplar, bu binlerce yıla rağmen birbirinin benzerî tepkileri veriyorlar, birbirinin benzerî bir dünyaya inanıyorlar ve aynı ruh iklimlerinden besleniyorlar.



Ve gâliba onlar aynı dünyalara doğuyorlar; gâlipler ve mağlûplar dünyasına…



Gâlipler iktidârın hazzını telezzüz ediyorlar, mağlûplar ise inandıklarının ve ideallerinin bedelini ödüyorlar…



* * * * *



Peygamberden sonra Sekife toplantısından çıkan karar “ikinin ikincisi” olarak Ebû Bekir’i hilâfet makamına getirmişti. Ebû Bekir kendisinden sonra Ömer’i vasiyet etmiş ve Ömer de yaralandığında ardında altı kişiden oluşan bir şûra bırakmıştı. Şûranın reisi Abdurrahman b. Avf’ın yaptığı istişârelerin neticesi, müslümanların Osman ve Ali üzerinde oluşmuş mutabakatıydı.



Abdurrahman b. Avf mescidte yapılan toplantıda Ali’nin ve Osman’ın ellerini tutarak evvelâ Ali’ye sordu sualini:



“Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip edecek misin?”.



İlmin kapısı Ali, kahramanlığın üzerinde tecessüm ettiği Ali, cesâretini kılıcının keskinliğinde taşıyan Ali, Fâtıma’nın müşvik kocası Ali, Hasan ve Hüseyin’in biricik babası Ali, Peygamberin yatağında düşmanı bekleyen ve bedenini Peygamberin düşmanlarının kılıçlarına kalkan eden sâdık ve fedâkâr Ali, Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr(لا فتى الا على لا سيف الا ذوالفقار)ın Ali’si cevabını verdi:



“Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağım, ancak bunun dışında kendi içtihadlarıma göre davranacağım…”.



Abdurrahman b. Avf anı suali Osman’a sordu:



“Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip edecek misin?”.



Osman kendisini halife yapacak olan o cevabı verdi:



“Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edeceğim”.



Sonrası mâlûm…



İnsanın omuzlarının üzerinde taşıdığı kafasının içindeki beyni, tefekkür ve idrak melekeleri, aklı ve akletme kabiliyeti, insanın mâruz kalan değil tercih eden ve akleden ve dahi onu eşref-i mahlûkat yapan tüm fıtrî hasletlerinin insana yüklediği en mühiminden vazife:



“Mesuliyet nâmusu, düşünce ahlâkı, idealizm sadâkâti…”



Bunların bedeli: “Mağlubiyet…”



Ali o gün, kendi düşüncelerine, kendi ilmine, kendi idrâkine, kendi akletmesine, kendi ahlâkına, kendi idealizmine sâdık kalarak bunu tebyîn ettiğinde biz de kaybetmiştik aslında…



Ali o gün kaybettiğinde, tecdid fikri de mağlûp olmuştu, tenkid fikri de mağlûp olmuştu…



Ali o gün kaybettiğinde, yanlışlıklar ve haksızlıklar karşısında konuşan dil, kıyâm eden beden, akleden ve tefekkür eden zihin de kaybetmişti aslında…



Ali o gün kaybettiğinde, biz de kaybetmiştik aslında…



Ali’den sonra Hüseyin kaybetti:



“Ceddim Muhammed’in dini benim bedenim üzerinden yükselecekse eğer, gelin ey kılıçlar, gelin doğrayın bedenimi” diyen Hüseyin de kaybetti…



Hüseyin’den sonra mazlumların yanında olan ve Halife Mansur’un kâdılık teklifini reddederek, zulmü İslâm adına meşrûlaştırmayı reddederek zindanlarda işkence ile can veren İmam Hanefi de kaybetti…



O günden sonra hep kaybettik…



İyilerin ve iyiliğin kazanamadığı cenk alanlarında iyiler ve iyilik hep kaybetti…



Yine kaybedeceğiz…



Yine, “kabültü heptü” diyenler kazanacak…



Yine, kadîm hükmetme geleneği ve bu geleneği içselleştirenler kazanacak…



Yine, itiraz etmeyenler, haksızlık karşısında dilleri lâl olanlar, vicdanları kanamayanlar, idrakleri tutulanlar, akıllarını emânete bırakanlar, yüreksizler, kişiliksizler kazanacak…



Fakat insanlığın değerleri, bu gâliplerin gâlibiyetleri üzerinden değil, mağlûpların hasletleri ve ahlâkları üzerinden yükselecek; tarihte olduğu gibi…



İnsanlık, bir tek ferdine bile ismini vermediği Nemrut’ları ve Yezid’leri zulüm ve zillet sahifesine, Ali’yi, Hüseyin’i, Numan b. Sabit’i ve daha nice mağlupları ise kahramanlar ve ahlâk sahifelerine yazacak…



Varlığımız, “bir elime ayı, diğer elime güneşi verseler yine de inandığımdan vazgeçmem” diyen inanmışlığa armağan olsun…



Gayrısı teferruattır...
Herkes geçer diyor . Geçer mi Olric ? Herkes
ne bilir acımı . Herkes ne bilsin acımızı . Yaşar gibi yapmaktan, özlemez
gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan... Nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım .
Cevapla