Melankolik kafa, şeytanın banyosudur."
Martin Luther (1566)
"Melankoli şeytanın sütninesidir."
Ortaçağ Özdeyişi
Ortaçağda Hristiyan düşüncesi, insanın tüm yaşamını, dinbilim-inanç merkezli bir felsefe, doğabilimi, hukuk ve tıp sistematiği içinde yeniden yoğurmaya başlamıştır.
Bu arada Aristoteles'in melankoliye yaklaşımı, ortaçağ din-inanç anlayışına ters düştüğü için dışlanmıştır. Unutulmaya ve unutturulmaya çalışılmıştır. Melankoli, Hristiyan dinbilimcilerince, kişilik ve yaşam tarzı olarak değil, inançsızlık, tanrısal düzene başkaldırı ve bunun karşılığı olarak da bir tür tanrısal cezalandırma olarak tanımlanmış, ölümcül bir günah olarak değerlendirilmiştir.
Ortaçağ yönetimleri ve Hristiyan dinbilimleri, neden melankoliye ve melankoliklere karşı bu denli katı ve şiddetli davranma gereksinimi duymuşlardır sorusunu tek cümleyle yanıtlamaya çalışırsak: Yönetimler melankolik düzeyde bile olsa, toplumsal-bireysel muhalefeti ortadan kaldırmak istemişlerdir diyebiliriz. Görünür-bilinir politik karşıtlarla klasik yollardan mücadele edilmiş; bunlar elden geldiğince ortadan kaldırılmıştır.
Ancak politik hiçbir örgütlenme içinde olmayan, günlük yaşamdan sıyrılmış, geri çekilmiş, kendi içine kapanmış, hüzünlü insanların davranışları (bile), bir tür başkaldırı ve başka bir düzen özlemi olarak görülmüş ve bu melankolik tavır, dolaylı yollardan da olsa, ağır bir toplumsal kritik, -düzene muhalefet- olarak değerlendirilmiştir. Ancak bunun salt ortaçağda değil, aydınlanma döneminde, modernleşme sürecinde de, başka yöntemlerle de olsa süregeldiğini söylemek gerekir. Kuşkusuz bu arada norm sistemleri değişmiş; tanrıya inanmak-inanmamak suçlaması yerine akla tekniğe güvenmek-güvenmemek düşüncesi gelmiş. Fakat melankolikler için değişen pek bir şey olmamıştır. Melankolikler, rahipler yerine bu kez hakimler ve hekimler aracılığıyla psikiyatri kliniklerine kapatılmışlardır.
Melankolik insan her çağda, içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, -olamadığını- yaşama bir anlam veremediğini, uyum sağlayamadığnı ve toplumsallaşamadığını, bunun için de bir tür "iç göç"le kendi içine geri çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını dile getirmiştir
Ölümcül Günah:Acedia/Melankoli
Ölümcül Günah:Acedia/Melankoli
Delilik Aynı Şeyleri Yaparak Farklı Sonuçlar Beklemektir
-
- Mesajlar: 2747
- Kayıt: 24 Nis 2007, 16:49
Re: Ölümcül Günah:Acedia/Melankoli
Ama ben melankolik olduğum dönemlerde kendime ve ruh dünyama daha çok zarar vermeye başlıyorum.Sorunları içime dönerek çözeyim veya ruhumun geri kalanını kurtarayım derken,içime kapanıp daha da çok sorun yumağına dönüşebiliyorum.Kafama ne zamandır takmadığım şeyler de birden bire bilinçaltımdan su yüzüne çıkmaya başlıyor.Yani bu bir nevi susayınca deniz suyu içmeye benziyor.Sürekli,içtikçe susuzluğun daha da artıyor,arttıkça daha da çok içiyosun,bunun da bir sonu yok.sawaskingcole yazdı:
Melankolik insan her çağda, içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, -olamadığını- yaşama bir anlam veremediğini, uyum sağlayamadığnı ve toplumsallaşamadığını, bunun için de bir tür "iç göç"le kendi içine geri çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını dile getirmiştir[/b]
Onun için bu hayatta içe kapanmak da dahil her türlü ruh hali belli bir dozda ihtiyaç ama dozu kaçırmamak gerek.Gülşenin imzasına eklediği söz çok hoşuma gitti ve bana çok derin manalar çağrıştırdı.HERŞEY ZEHİRDİR,MÜHİM OLAN DOZDUR.Gerçekten çok doğru bir söz.
Suya yazı yazmak gibi birşey zaman ve tutamazsın ömür bir nehir gibi akıp gider avuçlarından...
Naribeyza
Naribeyza