Ölümcül Günah:Acedia/Melankoli
Gönderilme zamanı: 18 Ağu 2007, 03:11
Melankolik kafa, şeytanın banyosudur."
Martin Luther (1566)
"Melankoli şeytanın sütninesidir."
Ortaçağ Özdeyişi
Ortaçağda Hristiyan düşüncesi, insanın tüm yaşamını, dinbilim-inanç merkezli bir felsefe, doğabilimi, hukuk ve tıp sistematiği içinde yeniden yoğurmaya başlamıştır.
Bu arada Aristoteles'in melankoliye yaklaşımı, ortaçağ din-inanç anlayışına ters düştüğü için dışlanmıştır. Unutulmaya ve unutturulmaya çalışılmıştır. Melankoli, Hristiyan dinbilimcilerince, kişilik ve yaşam tarzı olarak değil, inançsızlık, tanrısal düzene başkaldırı ve bunun karşılığı olarak da bir tür tanrısal cezalandırma olarak tanımlanmış, ölümcül bir günah olarak değerlendirilmiştir.
Ortaçağ yönetimleri ve Hristiyan dinbilimleri, neden melankoliye ve melankoliklere karşı bu denli katı ve şiddetli davranma gereksinimi duymuşlardır sorusunu tek cümleyle yanıtlamaya çalışırsak: Yönetimler melankolik düzeyde bile olsa, toplumsal-bireysel muhalefeti ortadan kaldırmak istemişlerdir diyebiliriz. Görünür-bilinir politik karşıtlarla klasik yollardan mücadele edilmiş; bunlar elden geldiğince ortadan kaldırılmıştır.
Ancak politik hiçbir örgütlenme içinde olmayan, günlük yaşamdan sıyrılmış, geri çekilmiş, kendi içine kapanmış, hüzünlü insanların davranışları (bile), bir tür başkaldırı ve başka bir düzen özlemi olarak görülmüş ve bu melankolik tavır, dolaylı yollardan da olsa, ağır bir toplumsal kritik, -düzene muhalefet- olarak değerlendirilmiştir. Ancak bunun salt ortaçağda değil, aydınlanma döneminde, modernleşme sürecinde de, başka yöntemlerle de olsa süregeldiğini söylemek gerekir. Kuşkusuz bu arada norm sistemleri değişmiş; tanrıya inanmak-inanmamak suçlaması yerine akla tekniğe güvenmek-güvenmemek düşüncesi gelmiş. Fakat melankolikler için değişen pek bir şey olmamıştır. Melankolikler, rahipler yerine bu kez hakimler ve hekimler aracılığıyla psikiyatri kliniklerine kapatılmışlardır.
Melankolik insan her çağda, içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, -olamadığını- yaşama bir anlam veremediğini, uyum sağlayamadığnı ve toplumsallaşamadığını, bunun için de bir tür "iç göç"le kendi içine geri çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını dile getirmiştir
Martin Luther (1566)
"Melankoli şeytanın sütninesidir."
Ortaçağ Özdeyişi
Ortaçağda Hristiyan düşüncesi, insanın tüm yaşamını, dinbilim-inanç merkezli bir felsefe, doğabilimi, hukuk ve tıp sistematiği içinde yeniden yoğurmaya başlamıştır.
Bu arada Aristoteles'in melankoliye yaklaşımı, ortaçağ din-inanç anlayışına ters düştüğü için dışlanmıştır. Unutulmaya ve unutturulmaya çalışılmıştır. Melankoli, Hristiyan dinbilimcilerince, kişilik ve yaşam tarzı olarak değil, inançsızlık, tanrısal düzene başkaldırı ve bunun karşılığı olarak da bir tür tanrısal cezalandırma olarak tanımlanmış, ölümcül bir günah olarak değerlendirilmiştir.
Ortaçağ yönetimleri ve Hristiyan dinbilimleri, neden melankoliye ve melankoliklere karşı bu denli katı ve şiddetli davranma gereksinimi duymuşlardır sorusunu tek cümleyle yanıtlamaya çalışırsak: Yönetimler melankolik düzeyde bile olsa, toplumsal-bireysel muhalefeti ortadan kaldırmak istemişlerdir diyebiliriz. Görünür-bilinir politik karşıtlarla klasik yollardan mücadele edilmiş; bunlar elden geldiğince ortadan kaldırılmıştır.
Ancak politik hiçbir örgütlenme içinde olmayan, günlük yaşamdan sıyrılmış, geri çekilmiş, kendi içine kapanmış, hüzünlü insanların davranışları (bile), bir tür başkaldırı ve başka bir düzen özlemi olarak görülmüş ve bu melankolik tavır, dolaylı yollardan da olsa, ağır bir toplumsal kritik, -düzene muhalefet- olarak değerlendirilmiştir. Ancak bunun salt ortaçağda değil, aydınlanma döneminde, modernleşme sürecinde de, başka yöntemlerle de olsa süregeldiğini söylemek gerekir. Kuşkusuz bu arada norm sistemleri değişmiş; tanrıya inanmak-inanmamak suçlaması yerine akla tekniğe güvenmek-güvenmemek düşüncesi gelmiş. Fakat melankolikler için değişen pek bir şey olmamıştır. Melankolikler, rahipler yerine bu kez hakimler ve hekimler aracılığıyla psikiyatri kliniklerine kapatılmışlardır.
Melankolik insan her çağda, içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, -olamadığını- yaşama bir anlam veremediğini, uyum sağlayamadığnı ve toplumsallaşamadığını, bunun için de bir tür "iç göç"le kendi içine geri çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını dile getirmiştir