BİR GECENİN FISILTILARI

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
deagolbrandybuck

BİR GECENİN FISILTILARI

Mesaj gönderen deagolbrandybuck »

Gece, yatağıma uzanmışım... Öylece sessiz, sakin huzur dolu. Baş ucumda kitabım ve çok sevdiğim cep radyom. Hani geçen bir gün muhasebesinin yapıldığı, kendimizle baş başa kaldığımız ender anlar vardır ya işte o anlardan bir an.

Kimse ile bölüşülmeyen, paylaşılmayan bana ait bu anları çok seviyorum.

Dışarıda hüzünlü bir sonbahar yağmuru çiseliyor... Odamın camlarında küçük su damlacıkları var şimdi. Uzun yorucu bir yoldan gelmiş bir yolcunun soluklanması gibi sessiz sakin birer kavis çizerek kayıyorlar sonsuzluğa...

Ben onların buğuladığı camların ardından sıcacık odamda yatağımın içerisinde geceyi ve yalnızlığımı tüm huzurumla yaşıyorum.

Radyomun İ.S.T.'bula ayarlı F.M. bandında genç bir DJ (spiker) in buğulu sesi ile okuduğu şiirler yansıyor. Bu buğulu ses ta uzaklardan gelerek dalga dalga odama yayılıyor oradan benim kalbime ve yüreğime nüfuz ediyor. Bu güzel ve nahif ses insanlık tarihinin en güzel ve bir o kadar kutsal duygusu sevgiden bahsediyor. Bu sevgi sözcüğü o kadar kapsamlı ki Yüce yaratıcının insan kalbine ihsan ettiği en güzel ve sıcak duygu belki de. Bir çiçeği, bir ağacı\ bir kuşu, bir dostu sevmek bir bebeği sevmek , bir güzeli, bir yari sevmek, sevmek, sevmek...
Yaradanı yarattığından dolayı sevmek.

Ama bu denli güzel insanı ısıtan sözlerin yanında yaşanılan bunca kötü şey niye? Gazetenin baş sayfasındaki savaş, kan, terör, açlık, vahşet mutsuz insanlar niye?

Bu güzel dünyadaki kötülükler niye? Yakışıyor mu bunlar bize?

İnsanoğlunu bu nedenli güzel yaratan Rabbim niye acaba hırs, ihtiras denen duyguyu katmayı uygun görmüş bu manaya? Belki de bu denli ihtiras insanın mücadeleci olması için gerekli, ama onu dizginleyemeden aşırı uçlara götürerek kullanan insanoğlu yine bir nevi kendi mutsuzluğunu kendisi yaratmış olmuyor mu sizce de?

Gecenin sessizliğinden ve karanlığından cesaret alan düşüncelerim uzunca bir önce okuduğum mutluluğun sırlarını arayan bir adamın hikayesine kayıyor: Bir zamanlar uzak diyarlardan birinde bir tüccar yaşarmış. Bu zengin ve varlıklı adam dünya da ki maddi tüm güzelliklerden tattığı halde hayatı boyunca gerçek mutluluğu yakalayamamış. Bu onun yaşamı boyunca hayıflandığı şey olmuş. Bir gün bu tüccar oğlunu kendi mutluluğunu bulması kişisel menkıbesine ulaşabilmesi için mutluluğun sırrını bilen bir bilgenin yaşadığı diyara gönderir.

Genç adam günlerce yol alır. Dağları geçer, denizleri, çölleri aşar ve bir gün o büyük bilgenin yaşadığı büyük saraya ulaşır. Burası muhteşem bir yerdir. Kendisinden başka pek çok insanın bilge ile görüşmeye geldiğini görür.

Bilge ile görüşmek istediğini söyler. Ve uzun bir bekleyişten sonra sıra kendisine gelir. Huzura alınır. Genç adam bilgeye arzusunu söyler; onun aradığı mutluluktur, mutluluğun sırrıdır. Bilge uzun uzun düşünür en nihayet kendisine bir kaşık getirilmesini buyurur. Gelen kaşığın içine iki damla zeytin yağı koyulmasını emreder ve kaşığı genç adamın eline vererek git! sarayımı dolaş ama dikkat et elindeki yağ dökülmesin. Gezin bitince gel görüşelim der. Genç adam gözü elindeki kaşıkta pür dikkat sarayı dolaşır. Ama bu arada yağın bir damlasını dahi dökmemek için etrafına pek dikkat etmeden dolaşır ve gezisi bitince tekrar bilgenin huzuruna çıkar. Bilge güler ve bakıyorum elindeki yağı korumuşsun der. Delikanlı sevinerek gülümser. Bilge, sarayımızı beğendi mi, yerlerdeki acem halılarını, duvarlardaki altın varaklı aynalarımızı, büyük salondaki muhteşem avizeleri, sarayın bahçesinde ki envai çiçekleri gördün mü der. Ama genç adam boynunu büker ve sayın bilge ben bana verdiğiniz görevi yerine getirmeye çalışırken etrafımdaki bu güzellikleri göremedim der.

Bilge gülümser haydi koş sarayı bir daha dolaş bu güzelliklerden sende nasibini al der. Genç adam bir kez daha sarayı dolaşmaya çıkar ama bu kez ilk defasında gözü kapalı geçtiği tüm güzellikleri en ince ayrıntısına kadar inceler.

Yerdeki ipek acem halılarını, altın varaklı aynaları, tavandan sarkan muhteşem kristal avizeleri, bahçedeki renk renk çiçekleri herşeyi, herşeyi görür ve kendinden geçmiş mest vaziyette bilgenin karşısına gelir.

Bilge sorar elindeki kaşıktaki yağ nerede diye Genç adam gördüğü güzelliklerle dolup taşarak dolaştığı anda yağın varlığını unuttuğunu dehşetle o zaman hatırlar ve mahcup bir eda ile güzellikleri seyrederken akıp gitmiş sayın bilgem der.

Bilgenin yüzüne kocaman bir gülücük gelip yerleşir ve bilge işte mutluluğun sırrı elindeki iki damla yağı ziyan etmeden etrafındaki güzellikleri görmektedir der.

Bizler de yeni bir yıla girmenin arifesinde olduğumuz şu günlerde insanlığımızı, gönlümüzdeki sevgileri, umutları yitirmeden, sevgiye nokta koymadan ve elimizde ki iki damla yağı yitirmeden yaşayanlardan olabilmeyi dileyelim ve bunu bir yıl değil bir ömür boyu sürdürebilelim.

Yeni gelen yılın tüm Azınlığa ve insanlığa huzur getirmesi dileğiyle.

Bir yıl hep böyle :)

Kalın.

Kalalım...


Sevim Kadıoğlu
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Cevapla