Otobüs Düşleri - I.

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
deagolbrandybuck

Otobüs Düşleri - I.

Mesaj gönderen deagolbrandybuck »

Akıyorum... Diğer insanların, hayatın içinden; şırıltısız. Tüm aşklarım yalan. İncecik, duru bir su gibiyim. Bu da yalan. Ne inceciğim, ne de duru, su bile değilim. Şırıltısız hiç değilim. Bugün, bu kalabalıkta öyle olduğum hissine kapılıyorum sadece. Şırıltısız yürüyorum günü, akıyorum günün içinden. Bugün çıtım çıkmıyor. Kalabalık eziyor beni, gözlerimi bağlıyor, ses çıkarmıyorum. Öylesine, bildik, boş ve şırıltısızım sadece.

Bindiğim otobüste burnumun direğini sızlatıyor yorgun bir bedenin ter kokusu. Acıyorum, kötü kokudan kendime bile şikayet edemiyorum. Oradan, o yorgun bedenden uzaklaşamıyorum. Kokuyu içime çekiyorum; nefesim kesiliyor. Kahve makinasında süt pişirmeye çalıştığımda, kahve makinasından çıkan kötü koku geliyor aklıma. Bilindik bir söz mırıldanıyorum; "kötünün kötüsü var" diye. Saçmalıyorum, koku beynimi bulandırıyor. Ara sıra kokuyu duymuyorum, yanımdaki sırt çantalı kızın hareketlerine öfkeleniyorum, söyleniyorum içimden "iki dakika durmadı" diye. İnadına şırıltısızım üstüne üstlük. Adam; otobüsün hızlanıp yavaşlamasıyla, tutunduğu demirde savruluyor. Bu savruluşu, vücudunun kokusunu bir körük gibi otobüse yayıyor. Bu kalabalıkta kaç tane böyle koku var bilmiyorum ama ben bu adamın kokusundan başkasını duymuyorum. Koku genzimi yakıyor...

Canım sıkılıyor. Ne diyebilirim bu adama şimdi diye düşünüyorum; "kardeşim kokuyorsun! " gibi bir saçmalık mesela. Ne yapar adam bu durumda ya da ne diyebilir? Sınamak istiyorum adamı, ciddi ciddi ne yapacağını merak ediyorum. Adamın rezil olacağını biliyorum oysa, utanacak. Belki de benden daha çok bağırıp çağıracak, "rahatsız oluyorsan sen in" diyecek. Değer mi? Bilmiyorum. Şırıltısız olmak en güzeli.

Bildiğim, tanıdığım herşey bugün yabancı. Ellerim çok çirkinmiş gibi geliyor, aptalca bir hareketle onları saklamaya çalışıyorum. Çirkin olan herşeyi görmemeye çalışıyorum, gözlerimi kapatıyorum. Yorgun bedenin kokusu da çirkin... Nefes almamaya başlıyorum. Nefesimi tutabildiğim kadar bu kokuyu hissetmesem bile yeter. Gözlerim kapalı, şimdi etrafımdaki sesleri zaten beynimdeki gürültülerden duymuyorum. Sayıyorum bir, iki, üç, beş, kırk... Önce ağzımda tuttuğum havayı sessizce bırakıyorum, buraya kadar, kulaklarımda derin bir uğultu. Nefes almalıyım. Sonra ilk derin nefes alışımda koku eskisinden daha keskin, daha yakıcı geliyor. Kaçış yok, otobüs tıklım tıklım. Derin derin soluyorum havayı alışayım diye. Alışmak mümkün, hatta tümüyle elimizde. Nelere alıştığımı düşünüyorum. Hiç sevmediğim halde hanım hanımcık, düzgün giyinmeye alıştım. Cep telefonu kullanmaya alıştım. Uzun süren sabah ve akşam yolculuklarına alıştım. Kibar konuşmaya, küfür etmemeye alıştım. Trafik ışığının bulunmadığı yerlerden, deli gibi koşarak yolu geçmeye alıştım. Hiç okumadan, düşünmeden, düşlemeden uyumaya alıştım. Her sabah erken kalkmaya alıştım. Tepkisiz, sessiz kalmaya alıştım. Hiç sevmediğim halde "haklısınız" demeye alıştım. Kendimden aşağı gördüğüm insanlara bağırmaya alıştım. Dişlerimi hergün fırçalamaya alıştım - ama beyazlamıyorlar-. Günlerce bir şey okumamaya alıştım, okuduğumu anlamasam da okumaya devam etmeye alıştım, misafiklerde hiç sevmediğim halde ayıp olmasın diye çay, kahve içmeye alıştım. Sayıyorum; sevmediğim, gereksiz gördüğüm herşeye alışmışım. Kokuya da alışır mıyım? Hala çok kötü kokuyor oysa. Yanımda duran kız kıpırdamaya devam ediyor. Sırt çantası benim kol çantamı düşürüyor sürekli. Adam kokuyor, camların çoğu kapalı... Şırıltısız olmalıyım!

Az kaldı, iki durak sonra ineceğim. Burada inmeye alıştım, sık kullanılan bir yol değildir, genelde boş olur. Sevdiğim birşeye alışmışım bak. Bu yolu seviyorum. Elimde kitapla indiğimde otobüsten, bu yolda eve kadar kitap okuyarak gidebiliyorum. Ara sıra yolun bir yanından diğer yanına doğru kayıyorum farketmeden. Başım dönsede, okumaya devam ediyorum. Evin yolu bulunur nasıl olsa!

Sessiz olmalıyım, günlerim gecelere daha uzak oluyor o zaman. Ne kadar sessiz, sakin olursam gün o kadar uzuyor. Gün uzadıkça canım sıkılıyor, gece gelmiyor. Gece demek, yatağa girmek, uyumak demek. Yatak derin bir kuyu, uyku derin bir kuytu. Uyumamak en iyisi. Uyudukça kötülüğümü görüyorum, sevdiğim herşeyi bıraktığımı, sevdiğim herşeyden vazgeçtiğimi görüyorum. Oysa onları sevmekten vazgeçmiyorum. O zaman uyku, kabus başlıyor. Uyanamıyorum, yataktan çıkamıyorum, gün doğmuyor. Adam buram buram kokuyor. Kız kımıldayıp duruyor. Birazcık yeşil geçtiğimiz yerler. Bahar şimdi, herşey yeşil. Akşam oluyor, ineceğim durağa çok az kaldı.

Adama "inecek misiniz? " diye soruyorum, "hayır" diyor. Yer değiştiriyoruz. Kokusu arkamda kalmıyor adamın, otobüsten inip, eve doğru yürürken kokuyu hala duyuyorum. Şimdi ev, yemek, televizyon, birkaç kırık sözcük ve göz kapaklarımın ağırlaşması var. Uyku var... Sevmediğim halde hemen uyumak var. Kabus var. Güne çok var. Küçük bir çocuk, yeni dikilmiş bir fidanın dibine kusuyor. Yalnız başına, başı ellerinin arasında...

ALINTI- Sezen Çalık
Kullanıcı avatarı
katre
Mesajlar: 928
Kayıt: 10 Eyl 2008, 02:19

Mesaj gönderen katre »

Hiç okumadan, düşünmeden, düşlemeden uyumaya alıştım. Her sabah erken kalkmaya alıştım. Tepkisiz, sessiz kalmaya alıştım. Hiç sevmediğim halde "haklısınız" demeye alıştım. Kendimden aşağı gördüğüm insanlara bağırmaya alıştım. Dişlerimi hergün fırçalamaya alıştım - ama beyazlamıyorlar-. Günlerce bir şey okumamaya alıştım, okuduğumu anlamasam da okumaya devam etmeye alıştım, misafiklerde hiç sevmediğim halde ayıp olmasın diye çay, kahve içmeye alıştım. Sayıyorum; sevmediğim, gereksiz gördüğüm herşeye alışmışım.

Allah alıştırmasın :? çekilmez zira :|
"Hiç kimse kendisi için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez."
ırmak

epey

Mesaj gönderen ırmak »

epeydir kesişmedik gnseli özledim seni canım arkadaşım buluşmalardada sen tabiiki en çok görşmek istediğim 2 kişiden birisin çok alıştığımız için birbirimize -- :) seni yazmamışım
Cevapla