Türkiye’de her 4 kişiden birinin psikiyatrik tedaviye ihtiya

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
Misanthrope

Türkiye’de her 4 kişiden birinin psikiyatrik tedaviye ihtiya

Mesaj gönderen Misanthrope »

Türkiye’de her 4 kişiden birinin psikiyatrik tedaviye ihtiyacı var

kopi peyst kopi peyst kopi peyst
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... sid=243147
____________________________

Psikiyatrist Prof. Arif Verimli'ye göre Türk toplumunun akıl sağlığı alarm veriyor

“Çocuk boş bir bilgisayar olarak doğar. Onun programlanması eğitim demektir. Eğer o uzun süreli programlamayı, eğitimi, siz kaliteli ve iyi yapamazsanız, kötü işleyen bir bilgisayar bulursunuz karşınızda. Bu kötü işleyen bilgisayara kişilik bozukluğu da eklenince durum daha vahimleşir...”

Hocam, her yeni güne vahşice işlenmiş bir cinayetle başlar olduk. Bize neler oluyor? Neden bu kadar arttı şiddet olayları?

Aslında şiddet olayları hep vardı, ama şimdi daha görünür, bilinir oldu. Medya sayesinde... Bu konuda öncelikle söylenmesi gereken en önemli şey şu: Bir defa toplum, homojen bir bütün değil. Pek çok farklılığın bir arada bulunduğu bir birliktelik. Dolayısıyla toplum içinde ne kadar insan varsa, o kadar çok karakter var demektir. İkinci dikkate almamız gereken şey ise, bu suçlar ve cinayetlerin hangi durumlarda daha sık gözüktüğü... Burada da önce yaş faktörüne bakacaksınız. O zaman, suç davranışının genç yaş gruplarında kümelendiğini görürsünüz.

Yani hangi yaşlar arasında?

15 yaşından 40’a kadar, özellikle 27-28 yaşlarında daha yoğunluktadır suç... Sonra, madde kullanıcıları ve bağımlılarında suç davranışı daha çoktur.

Alkol de dahil mi?

Evet. Bu toplumun çok dikkatini çekmez, örnek olarak eroini ele alalım; eroinin bir kullanımında vücuttan atılması için geçen süre 6 ile 7 saattir. Yani eroin 6 saat vücutta kalıyor. Eroini damardan enjekte ettiniz diyelim, önce vücutta kan seviyesi yükseliyor, sonra yavaş yavaş iniyor, ardından tekrar eroine ihtiyaç duyuyorsunuz. Kan seviyesi indiği zaman da yoksunluk tablosu gözüküyor. Yoksunluk tablosunda ise suç potansiyeli artıyor. Bir eroin bağımlısı günde 6 kez ağır suç potansiyelinden geçer. Bu, bir. İkincisi; uyuşturucu maddelerin kullanımı kendisi suç olmakla birlikte, ayrıca adi suçlara da dönüşebiliyor. Yani madde kullanımı ile adi suçlar arasında bir paralellik var... Ayrıca, organik beyin hastalığı diyebildiğimiz epileptik saralı kişiler de suç davranışına yönelebilir... Beyin bir elektrik bombardımanı altında olduğu için sağlıklı karar veremediği anlar çoktur epilepsi hastalarının... Antisosyal dediğimiz, topluma karşı kişilik bozuklukları olanlar da daha çok suçla karşı karşıyadırlar. Suç işleyen nüfusa baktığınız zaman, antisosyal özelliklerin yoğun olduğunu görürsünüz.

Bu kişilerde hangi özellikler dikkat çeker?

Bir; normal olmayan bir hastalık duygusu dikkatinizi çeker. ‘Para istedim vermedi, ölümü hak etti’ gibi. İki; öfke kontrolleri zayıftır bu kişilerin. Arzu ve istekleri önlendiğinde ortaya çıkan öfke duygusunu önleyemezler. Üç; temassız bir hayat yaşarlar. Dört; eğitimsel anlamda yeterince performans gösteremezler. Antisosyal kişi, kırmızı ışıkta durmak gerektiğini bilse de geçer, bir başkasının hakkını yer, hırsızlık yapar, suç işler, madde kullanır. Bu insanlar inanılmaz biçimde öfke duygusuna sahiptirler ve topluma karşı bir yapılanma içindedirler, kendilerini asla ifade edemezler.

Peki bu hastalık genetik midir?

Antisosyal kişilik bozukluğunun sebepleri çoktur.

Toplumun ya da eğitim sistemimizin de burada bir sorumluluğu var mıdır?

Şuradan bir bakışla başlayalım; çocuk boş bir bilgisayar olarak doğar. Onun programlanması eğitim demektir. Eğer o uzun süreli programlamayı, eğitimi, siz kaliteli ve iyi yapamazsanız, kötü işleyen bir bilgisayar bulursunuz karşınızda. Bu kötü işleyen bilgisayara kişilik bozukluğu da eklenince durum daha vahimleşir. Suça en yatkın olanlar antisosyallerdir. Bugün cezaevinde yatanları araştırdığınız vakit, yaklaşık yüzde 60’ını antisosyal kişilerin oluşturduğunu görürsünüz. Bunlar küçüklüklerinden itibaren kendilerini gösterirler, okuldan kaçarlar, evden kaçarlar, polisle başları belaya girer, hayvanlara eziyet ederler, hayvanları yakarlar... Yetişkinliğe doğru da iyice kavgacı ve toplumla çatışır hale gelirler. Dolayısıyla doğuştan tarafları da var bu hastalığın, eğitimin de katkısı var. Eğer doğuştan gelen taraflar eğitimsiz kalırsa daha kötü sonuçlar çıkıyor tabii.

Yani eğitimle düzeltilebilir mi?

Eğitimle azaltılabilir.

Peki tedaviyle giderilebilir mi?

Giderilemese bile azaltılabilir... Demek ki, suçu artıran sebepler neler? Bir, uyuşturucu madde, alkol bağımlılıkları. İki, antisosyal kişilik bozuklukları. Üç, organik ruhsal bozukluklar, beyinsel davranış anomalileri, karar verme güçlükleri. Dört, insanda öfke kontrolünü azaltan dikkat eksikliğinin erişkin formları... ‘Dikkat Eksikliği Sendromu’ diye bildiğimiz, çocuklukta egemen olan bir tablo var. Bunun ergenlikte ve erişkinlikte devam ettiğini görürsünüz. Eğer çocuklukta bunu tedavi etmezseniz, bir kişilik bozukluğu olarak oturur ve kalır.

Ben bir önceki maddeye takıldım, ‘Karar verme güçlüğü olanlar’a... Biraz açar mısınız?

Biz buna ‘yargılama’, ‘muhakeme’ güçlüğü diyoruz. Mesela, toplumun yüzde 1’i zeka açısından özürlüdür. Ağırından hafifine kadar... Bunların bir kısmında hafif derecede zeka geriliği vardır. Normal bir insana göre yüzde 60-70 civarında beyin kapasitesiyle yaşamaya çalışırlar ve asla kendilerini denetleyemezler, olayları muhakeme edemezler, sebep-sonuç ilişkisi kuramazlar. Sonucun nereye varacağını kestiremezler.

Ben de karar vermekte çok zorluk çekerim...

Pek çok seçenek içinden hangisini seçeyim güçlüğü başkadır, doğruyu hiç seçememek başkadır. Yargılama kusuru, zeka özürüdür. Bunları bir araya aldığınızda bugün için nereden bakarsanız bakın, toplumun yüzde 25’i psikiyatrik olarak tedaviye muhtaçtır.

4 kişiden 1’i mi?

Evet!

Bu çok yüksek bir rakam. O zaman şiddet olaylarının bu kadar olması çok normal değil mi?

Tabii normal.

Peki, diğer toplumlarda nedir bu oran?

Hemen hemen aynı. Yalnız, her psikiyatrik hasta suç işler diyemeyiz. Bu doğru da değildir, gerçeği de yansıtmaz, sadece bir yargıdır. Ama suç işleyenler arasında psikiyatrik problemi olanlar da vardır, bu gruba girmeyip suç işleyenler de vardır. Bunlar oransal bakımdan birbirine eşittir.

Adana’daki olayda ailesinden 8 kişiyi katleden kişinin şizofren olduğu açıklandı. Burada cinayetler bu hastalığa bağlanabilir mi?

Hayır, bağlanamaz. Ama zaten suçu işlediği sırada kişinin herhangi bir psikiyatrik hastalığa, akıl hastalığına sahip olup olmadığı mutlaka istenir mahkemelerde. Şimdi, Adana’daki olay ayrı, Mardin ayrı, çocuğunu çöpe atan ayrı, sobada yakan ayrı, Münevver cinayeti ayrı... Olayları kendi içinde değerlendirmezseniz, bunları anlama şansınız zora girer. Suçun bir mantığı vardır. Bu mantık, ne kadar makul, ne kadar değil, hesabını yapmak zorundayız. Ve dolayısıyla suçu işleyen kişilerin ruhsal durumlarını ele almadan yapılacak bir değerlendirme bizi hatalı yargılara doğru götürür. Suça neden olan neler vardı? Uyuşturucu kullanımı suçu artırıyordu. Antisosyal kişilik suçu artırıyordu. Dikkat bozukluğu gibi dürtüselliği ön planda olan özellikler ilerde suç ile birleşiyordu. Organik akıl bozukluklarının suçla birleşmesi söz konusu olabiliyordu. Bunlar suçun oluş biçimi bakımından değerlendirilebilir. Bireysel bakımdan bu böyle. Ayrıca işlenen suçlara bakarsanız birkaç şeyin birleştiğini görürsünüz. Bir; eğitim düzeyleri açısından ikisi hariç hepsi düşük eğitimli... İki; ekonomik olarak ikisi hariç hepsi düşük gelirli...

Bir Cem Garipoğlu var... Bir de annesini öldüren kız var Ankara’da farklı olan değil mi?

Evet. Ondan sonra adli tıp tarihine bakarsanız, yani suç dosyalarına, bu ve benzeri olayların geçmişte de hep olduğunu görürsünüz. Suç, oldum olası var. Şimdi farklı olan şu; toplumun merkezinde olanların sayısı hep kalabalıktır, onların oranı yüzde 70’tir. Araştırmalarda falan bizi ilgilendiren bu çoğunluğun ne düşündüğüdür. Geriye kalan yüzde 30 ise marjinal kesimdir. Bunların da yüzde 15’ini negatif marjinaller, yüzde 15’ini ise pozitif marjinaller oluşturur. Pozitif marjinaller sanatçılar, yazarlar, çizerler... Biz; yeni yayın anlayışımızla, reyting anlayışımızla bütün kameraları bu yüzde 15 negatif marjinallere yönlendiriyoruz. Medya, kovuklardan, deliklerden olayları çıkarıyor, getirip toplumun geri kalan yüzde 70’ine seyrettiriyor. Bu reyting... Ve sonuçta para uğruna insanlığın ezilmesi çıkıyor karşımıza. Ne kadar çok reyting, o kadar çok reklam, o kadar çok para. Eee, ezilen? Toplum! Yani her Allah’ın günü, her zaman var olan olayları saklandıkları yerden bulup çıkarıp halka izletir olduk. Bu, bir. İkincisi de şu; 50 milyonluk bir ülkede akıl hastalığına sahip yüzde 1’in toplamı 500 bin kişi yaparken, 75 milyonda 750 bin kişi yapıyor. Yani bir oransal değişiklik olmadığı halde, sayısal bir artış var. Bu sayısal artışın gerektirdiği oranda ise sosyal hizmet artmıyor Türkiye’de. Yani şu yüzde 15 negatif nüfus arttı, ama ona göre sosyal hizmet artmadı. Onları denetleyecek, ihtiyaçlarını görecek ve suçtan uzak tutacak olan sosyal servislerimiz artmadı.

Tam tersi azalmış da olabilir...

Doğru. Çünkü IMF’nin getirdiği uygulamalar sosyal hizmet bütçelerini son derece azalttı. Şimdi bakın, pek çok faktör bir araya geldi. Bir eğitimsizlik geldi, iki gençlik geldi, üç göç geldi, göçle birlikte kentleşememe geldi, işsizlik geldi, parasızlık geldi. İşte bütün bunların hepsinin birleştiği yerde suç olur. Suçu böyle anladığınız zaman karşınızda ne olduğunu görürsünüz. Ama bizde son zamanlarda rastlantısal olup olmadığını bilemediğimiz bir sıklaşma var. Bu sıklaşmayı incelediğimizde ve eski bilgilerimize baktığımızda diyoruz ki, “Ya, bu olaylar geçmişte de vardı.” Dolayısıyla suçta oransal bir artış aslında yok, ama sayısal bir artışı görüyoruz diyebilirim.

Bu ülkede babası tarafından kullanılan sayısız genç kız var

Peki, Türk toplumuna özgü bir şiddet biçimi var mı?

Yok! Ama biraz vahşice yanlar var... Yalnız şuna dikkat etmek gerekiyor, İngiltere’de bir okul baskını oldu. Kırk çocuk öldü. Oraya basını hiç sokmadılar ve yayınlamadılar.

Örnek teşkil etmesin diye?

Evet. Şimdi, demek oluyor ki vahşet her yerde, her zaman var. Ancak Türk toplumuna karakterize bir yol tanımlamak çok zor, ben göremiyorum. Yani “Şu bize özeldir” diyemiyorum. Ama bizde namus cinayetleri, töre cinayetleri daha sık. Yani Batı toplumunda olmayan sosyal kurallarla işlenmiş cinayetler...

Bütün toplumlarda suç oranı hemen hemen aynı dediniz ama sosyalist ülkelerde şiddet olayları yüksek değil...

Doğru... İsveç’te suç en az düzeyde gidiyor. Adam öldürme var, ama seyrek. Hırsızlık var, ama seyrek. Araba çalma var, ama seyrek. Mesela, ben Stockholm’de bir olay hatırlıyorum. Bir kış günü, adam içmiş içmiş, sarhoş olmuş, yıkıldı yıkılacak. Elektrik direğine sarılmış vaziyette, polis de etrafını sarmış bekliyor. Çünkü adam yere düşmeden müdahale etmek yasak... Demek oluyor ki insana saygılı, insanı önemseyen bir yapılanma yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Cezaevine tıktığımız insanları ıslah edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Onlara psikiyatrik hizmet götürecek miyiz, götürmeyecek miyiz? Sorun burada. Ama bizim sadece beş tane Bölge Ruh Sağlığı Hastanesi ile ne kadar psikiyatrik hizmet götürdüğümüzü anlamamız bile zor.

Peki Türkiye’de Avusturya’daki gibi, yıllarca kızını bodruma hapsedip tecavüz eden baba gibi örnekler var mı?

Belki böyle bodruma kapatan baba yok ama, bizde inanamayacağınız kadar çok aile içi ensest ilişki var. Babası tarafından kullanılan sayısız genç kız var. Geçen gün bir olaya şahit oldum. Anne ölünce, baba inanılmaz bir şefkatle kızına bakıyor. Evlenmiyor, ama bir tek şurada fark var, cinsel ilişkiyi kızıyla yaşıyor. Türkiye’de oluyor bu olay. Hiç unutamıyorum...

Peki, siz bu tür olaylar konuşulmasın diyorsunuz. Konuşulmadığı zaman örnek teşkil etmeyecek ve daha mı az olacak bunlar? Yoksa konuşalım da o kızcağız da babasının yaptığının çok fena bir şey olduğundan haberdar mı olsun?

İki ucu keskin bıçak; konuşalım mı, konuşmayalım mı, özendirici olur muyuz, olmaz mıyız konusu karar vermesi çok zor bir konudur. Burada şu çıkıyor karşımıza; yaşamda kullanılacak bilgiyi edindirmek için okul yetmiyorsa, aile yetmiyorsa ne çıkıyor karşımıza? Toplu iletişim araçları. Bu sefer şöyle bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz; o, halka mesaj verebilmek için köşe başlarına çıkmış kişilerin ayak arasından, koltuk altından giren eğitimsiz kişileri ayıklamamız lazım. Çünkü bu yapılan iş büyük sorumluluk istiyor. Bu yüzden genel yayın yönetmenleri bir konuda doğruda birleşecekler ve bir centilmenlik anlaşması yapıp, bu haberleri öyle verecekler. Başka yolu yok.

-BİTTİ-
Kullanıcı avatarı
katre
Mesajlar: 928
Kayıt: 10 Eyl 2008, 02:19

Re: Türkiye’de her 4 kişiden birinin psikiyatrik tedaviye ihtiya

Mesaj gönderen katre »

Biz; yeni yayın anlayışımızla, reyting anlayışımızla bütün kameraları bu yüzde 15 negatif marjinallere yönlendiriyoruz. Medya, kovuklardan, deliklerden olayları çıkarıyor, getirip toplumun geri kalan yüzde 70’ine seyrettiriyor. Bu reyting... Ve sonuçta para uğruna insanlığın ezilmesi çıkıyor karşımıza. Ne kadar çok reyting, o kadar çok reklam, o kadar çok para. Eee, ezilen? Toplum! Yani her Allah’ın günü, her zaman var olan olayları saklandıkları yerden bulup çıkarıp halka izletir olduk.
izletir oldular ee peki sonuç?.sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır.bu tür programlar şiddeti normalleştirmekten başka hiçbir işe yaramıyor.ha bi de yayıncıları adamında söylediği gibi zengin etmeye tabi.anlamadığım madem reyting için bu işin yapılmasını eleştiriyosun niye o zaman müge anlı nın programına katılıyordun diye sormazlar mı?

bir de bu her dört kişiden biri yanlış olmalı bence her dört kişiden dördününde ihtiyacı var!
"Hiç kimse kendisi için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez."
sigmund

Re: Türkiye’de her 4 kişiden birinin psikiyatrik tedaviye ihtiya

Mesaj gönderen sigmund »

Arif Verimli'ye 1-2 defa terapiye gittim. Adam artık işin ekonomik yönüne bakar olmuş. Kimden ne söğüşleyebilirimin derdine düşmüş.
Cevapla