Gerçeklerle yüzyüze gelmektense...

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
Kullanıcı avatarı
vav
Mesajlar: 59
Kayıt: 04 Ara 2013, 10:23

Gerçeklerle yüzyüze gelmektense...

Mesaj gönderen vav »

Gerçeklerle yüzyüze gelmektense...
Deneyimlerimizden ruhsal rahatsızlıklarla mücadele ederken her zaman kullanabileceğimiz çok önemli bir araca sahip olduğumuzu öğrendik. Bu araç tek ve benzersiz olan kendi çocukluk öykümüzün gerçeğini duygusal yönüyle kavrayabilmemiz, duygularımızla ona ulaşabilmemizdir... Fakat yanılsamalardan kendimizi tümüyle kurtarabilir miyiz? Her yaşam yanılsamalarla doludur; bu da, sanıyorum, gerçek bize çoğu zaman dayanılmaz göründüğü içindir. Yine de gerçek bizim için o denli vazgeçilmezdir ki, ona varamamış olmayı ağır rahatsızlıklarla ödüyoruz. Bu nedenle uzun bir süreç sonunda bize yeni bir özgürlük alanının kapılarını açıncaya kadar, acı vereceğini bilerek gerçeği keşfetmeye çalışıyoruz... Ya da buna katlanamayıp yalnızca bilişsel düzeyde bir kavrayışla yetiniyoruz. Fakat böyle yapınca da yanılsamaların alanından kurtulmamız mümkün olmuyor.

Gerçeğimizi biraz olsun değiştirmemiz olası değil. Çocukluğumuzda uğratıldığımız zararlardan sonra hiç yara almamış biri gibi de olamayız. Fakat yapabileceğimiz bir şey var: Kendimizi değiştirebiliriz, onarabiliriz, kaybolan bütünlüğümüzü yeniden kazanabiliriz. Bunu bedenimizde biriken geçmişte olanlara ait bilgilere yakından bakmaya, onları bilincimize olabildiğince yaklaştırmaya karar vererek başlayabiliriz... Seçtiğimiz bu yol hiç kolay değildir, fakat çoğu zaman bize çocukluğun görünmeyen ama yine de çok acımasız olan hapisanesinden sonunda kurtulmak ve geçmişin bilinçsiz bir kurbanından geçmişini bilen, "onunla da yaşayabilen" bir insana dönüştürme fırsatını verir.

Fakat insanların çoğu bunun tamamen aksini yaparlar. Öykülerinin hiçbir yanını öğrenmek istemezler. Bunun için de yaşamlarının aslında bu öykünün belirlediğini, çünkü hâlâ çözülmemiş bilinç dışına itilmiş çocukluk olguları içinde yaşamakta olduklarını bilmezler. Bir zamanlar kendileri için gerçek tehlike oluşturan, fakat artık uzun zamandan beri tehlikeler olamktan çıkan şeylerden korktuklarını ve kaçtıklarını bilmezler. Ve bilinç dışında kaldıkları, durulmadıkları sürece onların her davranışını sapkın bir yöne çeken bastırılmış anılar, itilmiş duygular ve ihtiyaçlar tarafından güdülerek yaşamlarını sürdürürler.

Erken yaşlarda karşı karşıya kalınan acımasızlıklarını bilinç dışına itilmesi bazı kimseleri -geçmişisn acı gerçeğini kendilerinden gizlemek ve incitilmiş çocuğun çaresizliğini hissetmemek için- örneğin; başkalarının yaşamını yada kendi yaşamlarını yıkmaya, yabancıların yaşadığı evleri ateşe vermeye, öç almaya ve bütün bunları "vatanseverlik" olarak savunmaya iter... Bazen de insanları geçmişte kendilerine yapılan eziyetleri herhangi bir yoldan aktif olarak sürdürmeye yöneltir. Kırbaçlama âlemleri, çileci tarikatların tümü ve sadomazoşit ilişkiler bunun örnekleridir. Böyle insanlar kendilerine uyguladıkları eziyetleri "özgürlüğe kavuşma" olarak nitelerler. Örneğin kadınlarla karşılaşırız, meme uçlarını deldirip bunlara halkalar taktırmışlardır; bu haldeyken gazetecilere poz vererek gururla canlarının hiç acımadığını, aksine bundan haz duyduklarını ilan ederler...
Resim
Aslında söylediklerinde samimi olduklarından kuşku duyulmamalıdır, çünkü böyleleri daha erken yaşta acıyı hissetmemeti öğrenmiştir. Babasının cinsel tacizine uğrayan ve bunun "babasını mutlu eden bir şey" olduğuna kendini inandıran küçük kızın acısını yetişkinlikte duymamak için nerelere razı değilleridr ki?.. Çocukken cinsel yönden kötüye kullanılıp, çocukluğun bu korkunç olayını inkâr ederek acıyı hissetmemeyi öğrenen bir kadın, sürekli olarak geçmişinden kaçan bir kimsedir. Yaşamına giren erkeklerden alkolün ve uyuşturucuların yardımıyla veya başarıya bel bağlayarak ve "en büyük" olmaya çabalayarak kaçmaya çalışır. Her an "kafayı bulmaya" veya "kafayı bir şeye takmaya" mecburdur. Çünkü kendini kaprıracağı birşey bulamaz ve bir an boş kalıp kendini dinlemek riskine girerse, çocukluğunun gerçeği -içinde bulunduğu büyük yalnızlığında- ona egemen olur. Çünkü gerçeğin egemen olmasından ölğmden korktuğundan da fazla korkmaktadır. Mererki çocukluk duygularını canlanıp bilince çıkmakla insanı öldürmediğini, aksine "gerçek özgürlüğe" kavuşturduğunu öğrenme şansına kavuşabilsin... Gerçekler öldürmez. İnsanları genellikle öldüren, bilinçi olarak yaşanınca gerçeği ortaya çıkarabilen duyguların bilinçten itilmesi, yok sayılıp bastırılmasıdır.

Çocukluk anılarını bilinçten itilmesi yalnızca bireysel yaşamları belirlemekle kazlma; toplumun tabularını da belirler. Bildiğimiz biyografilerin çoğu bunu açıkça göstermektedir. Örneğin pek çok ünlü sanatçının biyografisinden, bu insanların yaşamının ergenlik çağı dolaylarında başladığını öğreniriz; daha önceki yıllarda ise "mutlu" yada "sakin", "zorluklardan uzak" ya da "yoksulluklarla dolu" veya "esinlenmelerine yol açan" bir çocukluk geçirdiklerini belirtirler. Fakat bu çocukluğun ayrıntılarına ve duygusal nüanslarının ne olduğuna hiç değinmezler... Genel olarak bunun belirtmeye değer ve ilginç bulunmadığını görürüz. Oysa tüm yaşananların kökleri çocukluğun derinlernde saklı değil midir? Buna basit bir örnek verebilirim:

Henry Moore anılarında, küçük bir çocukken annesinin romatizma ilacı ile sırtına masaj yapmasına izin verdiğini anlatıyor... Bunu okurken birden Moore'un heykellerine özgü olanın ne olduğunu kavradım; uzanmış yatan küçük kafalı, iri, dolgun kadınlar... O anda anneyi küçük erkek cocuğun annesinin kafasını perspektif içinde daha ufak, kendine dönük olan sırtını ise koskocaman algılayan gözleri ile görebildim... Pek çok sanat eleştirmeni için bu tamamen önemsiz bir ayrıntıdır. Fakat benim için çocuğun yaşantılarının bilinç altında nasıl saklanıp devam ettiğini ve bu insan yetişkinlikte anıların etkin olmasına imkân verecek özgürlüğe sahip olduğu zaman hangi yollardan ifade edilebildiklerini gösteren anlamlı bir saptamadır.
Resim
Moore'un bu anısı büyük olasılıkla "tümüyle zarasızdı"; ve sanıyorum ki, bu nedenle de yıllarca sürerek sonunda heykellerinde ifade buldu... Fakat travma özelliğindeki yaşantıla için durum tamamen farklıdır. Bütün çocukların travmatik yaşantıları daima karanlıkta kalır ve bu insanların daha sonraki yaşamının anlaşılmasını sağlayacak olan anahtarlar da bu karanlığın içinde gömülüp gider.


Kaynak: Yetenekli Çocuğun Dramı (Alice Miller)
Kullanıcı avatarı
gezgin89
Mesajlar: 219
Kayıt: 15 Oca 2011, 14:23

Re: Gerçeklerle yüzyüze gelmektense...

Mesaj gönderen gezgin89 »

Ne yalan söyleyeyim çok uzun okumadım ama üstteki fotoğraf iyiymiş
Do you ever dream of escaping...
Don't you ever dream of escaping?
Cevapla