Anksiyete Kavramının Tarihçesi

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
kırmızı
Mesajlar: 209
Kayıt: 25 Eyl 2006, 14:08
Konum: ist

Anksiyete Kavramının Tarihçesi

Mesaj gönderen kırmızı »

Anksiyete (anxiety) terimi Latince "tıkanma", "boğulma" anlamına gelen "angere" kökünden türetilmiştir. Anksiyete ile birlikte anılan diğer kavram ise korkudur. Korku (fear) Almancadan gelen bir terimdir. Bu dilde köken aldığı kelime beklemek, pusuda yatmak veya saldırmak anlamına gelmektedir.

Anksiyeteye ilişkin betimlemelere antik metinlerde bile rastlanmaktadır. Hipokratın ruhsal bozukluklarla ilgili metinlerinde korkudan ve "amaçsız anksiyete" (aimless anxiety) olarak adlandırdığı bir durumdan söz ettiği bilinir. Psikiyatrinin rüştünü ilan ettiği 18. yüzyıldan sonra da anksiyete tıbbi metinlerde sıkça rastlanan kavramlardan biri olagelmiştir. 18. yüzyıldan sonra anksiyeteye ilişkin oldukça ciddi tanımlara ve açıklamalara rastlanmaktadır. Örneğin 1800?lü yılların ortalarında Heinrich Neumann?ın anksiyetenin cinsel dürtülerin (ve diğer dürtülerin) doyurulmaması durumunda ortaya çıktığına ilişkin görüşü (Stone, 1997)psikanalitik dönem açıklamaları dikkate alındığında oldukça ilginçtir. Bu görüşü, aynı dönemde, Karl Ideler de, doyurulmamış cinsel arzuların ruhsal rahatsızlıklara kaynak teşkil edeceğine olan inancı doğrultusunda tekrarlamıştır. 1800?lerin ortalarında Otto Domrich tıbbi psikoloji alanında ilk kez "anksiyete atakları"ndan söz etmiştir. Bu kavram sonradan, Fransız devriminin ardından ortaya çıkan nörosirkülatuvar nevrasteni, asker kalbi, hiperventilasyon sendromu gibi tanıların yerine geçmiştir. Büyük olasılıkla anksiyeteyle ve kardiyopulmoner belirtilerle seyreden savaş meydanlarındaki terörle tetiklenen tablolar için kullanılmıştır. Sigmund Freud anksiyete bozukluklarını yaklaşık 100 yıl önce oldukça ayrıntılı olarak ele almıştır. Freud anksiyete nevrozunu ilk kez ayrı bir sendrom olarak tanımlamış ve 1895 yılında nevrasteniden ayırmıştır. Freud?un Anksiyete nevrozu kavramı oldukça kapsamlı bir kavramdır. Domrich?in tariflediği panik tabloları, yani "anksiyete atakları" da bu kavram içinde yer almaktadır. Freud?un bu betimleyici çalışmaları anksiyete bozukluklarının sınıflamasının bugünkü temellerini oluşturmuştur. Freud?un bu alandaki rolü Kreapelin?in şizofreni ve sınıflamasındaki tarihsel rolüne benzetilebilir. Freud?a göre anksiyete nevrozu 4 büyük sendromu içermektedir: Genel irritabilite, kronik endişeli-korkulu-kaygılı/ansiyöz beklenti, anksiyete atakları, ve sekonder fobik kaçınma. Freud anksiyöz bekletinin anksiyete nevrozunun çekirdek semptomu olduğuna, sinirlilik, kaygı-endişe ve yüzer-gezer anksiyeteyi kapsadığına inanırdı. "Aşırı kaygı" durumu "anksiyöz beklenti" (anxious expectation) terimi altında ilk kez onun tarafından tanımlanmıştır. Kaygıyı, Freud, kronik veya bazen yalın bir halde bazen de aniden ölme korkusu ile birlikte birden bire bilinç düzeyine çıkan şekliyle, Domrich?in tanımladığı biçimiyle ele almıştır. Freud anksiyete belirtilerini, öncelikle somatik belirtiler olarak, ya yüzer-gezer anksiyete (free-floating anxiety) ile birlikte ya da ani anksiyete nöbetleri ile birlikte tarif eder. Her iki anksiyete durumunda da olası bedensel (somatik) belirtiler ürperme, aritmi, dispne, terleme, bulantı, midede ağırlık hissi, tremor, sık idrara çıkma, artmış iştah, diyare, vertigo, dengesizli, paresteziler, kabuslar, ağrıya karşı aşırı duyarlılık, cinsel ilgide azalma, benlik saygısı düşüklüğü dür. Freud kronik kaygı-endişenin basit fobiye, vertigo ve anksiyete ataklarının ise agorafobiye yol açtığına inanmaktadır. Ayrıca Freud anksiyete nevrozunun sıklıkla diğer nevrozlarla bir arada oluşunu farketmiştir. Bu tablolara "karışık nevroz" (mixed neurosis) ismini vermiştir. Nevrasteni, histeri semptomlarının ve obsesyonların anksiyete nevrozuna en çok eşlik eden semptomlar olduğunu gözlemlemiştir. Freud yüzer-gezer anksiyeteyi ve kronik endişe halini anksiyete nöbetlerinden ayırmamıştır.

Gerek1952 yılında yayımlanan DSM-I ve gerekse 1968 yılında yayımlanan DSM-II nevroz kavramını anksiyete bozukluklarının yapılandırılmasında organize edici temel kavram olarak ele almıştır. DSM-I den DSM-II ye geçişte ortaya çıkan en büyük değişiklik DSM-I? de şizofreniyide kapsayacak biçimde tüm tanılara uygulanan reaksiyon teriminin DSM-II de ortadan kaldırılması olmuştur. DSM-I ve DSM-II, her ikisi birden psikoanalitik kuram ve pratiğinden oldukça etkilenmişlerdir. 1960 ve 1970?li yıllarda özellikle klinik araştırmalarla meşgul olan psikiyatristler DSM-I ve DSM-II nin sağladığı tanı sisteminden giderek uzaklaşmaya ve bilimsel temeli olmadığını düşündükleri tanıları kullanmamaya başlamışlardır. Bu tanıların yerine başlangıç yaşı, semptom patternleri gibi parametreleri daha iyi resimleyen betimsel tanılar denemeye başlamışlardır. 1972 yılında "Psikiyatrik Araştırmalarda Kullanım için Tanı Kriterleri" başlığı ile yeni ufuklar açan makale yayınlanmıştır (Feighner ve ark 1972). Bu makalenin hemen ardından Araştırma Tanı Kriterleri (Research Diagnostic Criteria-RDC) geliştirilmiştir. 1980 yılı sınıflama sistemi üzerinde çalışan iki karşıt grup arasındaki büyük tartışmalar sonrası DSM-III?ün yayınlandığı yıl olmuştur. DSM-III?de Viyana, yani Freud etkisini yitirmiş entellektüel anlamda Kreapelin?den esinlenen St. Louis grubu ağırlığını koymuştur. DSM-IV ?e gelinceye kadar DSM-I'den itibaren anksiyete bozukluklarını barındıran "nevrotik reksiyonlar" olarak anılan bozukluklar kategorisinde nevroz ve reaksiyon terimleri parantez içlerinde ek olarak verilen isimler halinde de olsa yerlerini bir biçimde korumuşlardır. Nihayet DSM-IV?de bu terimler ortadan kalkmıştır. Diğer bir sınıflama sistemi olan ICD?de "anksiyete nevrozu" ICD-8 den itibaren yer alan bir tanıdır ve kavram olarak DSM sınıflamasından çok da farklı değildir. Anksiyete nevrozu kavramı ICD-10?da da yerini "anksiyete bozuklukları" na bırakmıştır.

alıntıdır
Cevapla