Korku ve Kaygı Üzerine -Bölüm:3- (Başa Çıkmak)

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Guess_What
Mesajlar: 366
Kayıt: 15 Oca 2006, 20:35

Korku ve Kaygı Üzerine -Bölüm:3- (Başa Çıkmak)

Mesaj gönderen Guess_What »

“Varoluşçu felsefeci Sören Kierkegaard’a ve varoluşçu psikolog Rollo May’e göre benliğin gelişimi kaygıyla yüzleşebilme ve onun içinden geçerek yeni ve büyüme sağlayan deneyimlere doğru hareket edebilme kapasitesine bağlıdır. Kierkegaard, “Göze almak kaygı yaratır, ama göze almamak kendini kaybettirir” diye yazmıştır. Ne kadar çok bireyleşirsek, ebeveynlerimizin gerçekliğinin içgüdüsel ve aşina çekim gücünden kendimizi ne kadar çok kopartırsak, o kadar kaygılanırız. Geçmişe tutunduğumuzda yaşadığımız kendimize ihanet etmenin endişesi ile, ileri doğru hareket ettiğimizde yaşadığımız, geçmişin gerçekliğinde güvenli tutunma noktalarını kaybetmenin nevrotik endişeleri arasında sürekli olarak asılı kalırız.

Pek çoğumuz kaygı yaşamaz. Kaygı bedenlerimizin kastan oluşmuş zırhı içinde fiziksel arazlara dönüşerek veya kötü alışkanlıklara ya da diğer dürtüsel saplantılara kanalize edilerek kilitli kalır. Donmuş kalmış kaygı ve korku, bizi yaşam sevincini deneyimlemekten ve yaşamlarımızda başarı yaratmaktan alıkoyan görünmez duvarlar veya bariyerler oluşturur. Ne hissettiğimizden haberdar olmak yerine, otomatik davranışlara geri döner veya önümüzde duran mücadeleyle karşılaşmamızı engelleyen, aklımızın negatif mesajlarına ve her şeyi mantığa uydurma çabalarına kulak veririz. Kaygımızın farkında olmadığımız zaman, fırsatlar ve işleyişle ilgili çok az seçim şansımız olur. Kaygıyla ilgili farkındalık ve tahammül kapasitesi, seçim özgürlüğümüzü arttırır.

Kaygının içinden geçerek ilerleyebilmek için önce onu deneyimlemekten bizi alıkoyan bazı fiziksel bariyerleri ve korumaları eritip yok etmemiz gerekir. Böylece, korkumuzu tanımlamak, içeriğini belirlemek ve onu aşarak yeni bir alana geçmemizi sağlayan akıcılığı deneyimlemek konusunda daha becerikli bir hale geliriz.

Kaygı, bilinmeyenin korkusudur; kaygının kaynağı bir kez tanımlandığında, yaşaması ve yüzleşmesi daha kolay olan, bilinenden korkmaya başlarız. Kaygı ve korku deneyimimiz, onun yanında olabildiğimizde ve ona eşlik eden duygusal ve fiziksel duygulanımları tarif edecek kelimeleri bulduğumuzda değişir. Başlangıçta korkumuz dayanılmaz gelebilir ve kontrol duygumuzu tehdit edebilir, zira korkunun yönettiği benlik küçülür ve içimizden taşmak üzere olan duygular, tamamen deneyimlediğimiz, tanımladığımız ve ifade ettiğimiz duygulardan daha güçlü ve daha tehdit edici görünebilir.

İçimizde olan biteni, bu ister korku olsun ister acı veya kızgınlık, tamamen gördüğümüzde, içe doğru döner ve benliğin yeni boyutlarına geçeriz. Jeanne Segal, “Onunla yüzleş, içine gir, onu yaşa. Bu süreç seni özgür kılacaktır” diye yazar. “Vahşi atı sür” diyerek bizi teşvik eder. Werner Erhard’ın da tavsiye ettiği gibi “karşı koyduğun şey, varlığını sürdürür. Yaşadığın şey unutulup gider.”

Korkuyu veya diğer istenmeyen duyguları deneyimleme kapasitemizi arttırmayı öğrenmek başlangıçta zor olabilir. Onlara güvenmeden önce, ilk olarak bu duygularla sürüklenmek için kendimize izin vermemiz gerekebilir. Kendimizi toplamadan önce, parçalara ayrılmak zorunda kalabiliriz. Fiziksel olarak engellenmiş olanlarımızın, duyguların daha derin seviyelerini deneyimlemeden önce, bedensel zırhlarını çözmeleri gerekebilir. Bedenin engellerini kaldırmak, dünyayla olan bağlantılarımızı güçlendirmek, uyarımlara dayanabilmek ve bilincin engellerini kaldırmaktır. Kendimize “Ben bu duyguyla başa çıkacak kadar güçlüyüm, bununla baş edebilirim, baş etmek istiyorum” dediğimizde, korkumuzla yüzleşme konusunda daha başarılı olabiliriz. Esas hedefimizle ilgili hayalimizi farkındalığımızda tutmak bu süreci kolaylaştırabilir.

İlkokuldan beri kendini ifade yeteneği kısıtlanmış olan Robert’ı ele alalım. Öğrenim hayatında sivrilmiş ve daha sonra önemli bir televizyon muhabiri olmuş bir ağabeyden iki yaş küçük olan Robert, kendini her zaman zihinsel olarak yetersiz hissetti. Bu hisleri bir kekeleme sorunu ve öğrenme zorluğuna karşı duyarsız yaklaşan öğretmenlerinin olumsuz davranışları ve işbirliği eksiklikleri sayesinde kötüleşti.

Robert bir yetişkin olarak, erken yaşlardaki sözel zorluklarının üstesinden gelip bir gazete yazarı oldu. Ancak masa başında geçen on iki yıldan sonra sıkıldı ve röportaj ya da görüşme yapma konularının daha fazla içine girmek istedi. Bu bire bir iletişim becerisi gerektiren bir işti. Gerçekten de, Robert’a bu yönlerini geliştirebilmesi için pek çok fırsat sunulmuş, ama o böyle bir yeteneği olmadığını iddia ederek bunları geri çevirmişti.

Psikoterapi sırasında yetersizlik duygusu üzerine konuşurken Robert, kendisini korku (yaşamı boyunca sürdürdüğü öz imgesiyle mücadele etme, başarısızlığa uğrama, aşağılanma, başarılı ağabeyiyle rekabete girme korkuları) yüzünden alıkoyduğunun farkına vardı. Korkusunu tanıyıp deneyimledikçe, kariyerinde ilerlemesini engelleyen duygularını mantıksallaştırma alışkanlığını bırakabildi ve yavaş yavaş, görüşme yapma becerilerine uyum sağlama riskine girebildi. Robert korkusu ve incinmeye yatkınlığı yüzünden, hemen ‘ateşe atlamamayı’ öğrendi, zira bu hareket, yetersizliğini ispatlamakla sonuçlanabilirdi. Kendini, fiziksel zırhını gevşeten, korkularını ve arzularını daha derinden görmesini sağlayan derin masaj seanslarına teslim etti. İletişim becerileri kursuna ve görüşme yapma konularındaki seminerlere devam etti. Yavaş yavaş, gelişme kapasitesine yarar sağlayan yeni projeleri üstlenmeye başladı. İki yıl sonra gazetedeki işini tamamen bırakarak, bir iş bulma bürosunda görüşmeci olarak, cazip ve tatminkâr bir işe girdi.

Robert için olduğu gibi bizim için de korkuyla yüzleşmenin ve yolumuzu korkudan geçirmenin ve korkuya rağmen eylemde bulunmanın kazancı, ondan kaçarak elde edebileceklerimizden daha fazladır. Korkularımızla yüzleşebilme ve yeni davranışlar edinme riskine girebilme becerilerimiz arttıkça, Ibsen’in Lord Gynt oyunundaki Lord gibi büyürüz. Oyunun sonunda troller “Geri git. Etrafından dolaş!” diye şarkı söylerken, Lord onlara şöyle haykırır, “Ah, hayır! Bu kez dosdoğru içinden geçeceğim.””

Kaynaklar: Jeanne Seagal, Korkuyla Yaşamak.
Stephen Johnson, Karaktersel Dönüşüm.
Strephon Kaplan Williams, Kişisel Dönüşüm Uygulamaları.
Cevapla