Buda'nın Hayatı

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
Kullanıcı avatarı
pinokyo
Mesajlar: 208
Kayıt: 19 Tem 2008, 00:31
Konum: odasında

Buda'nın Hayatı

Mesaj gönderen pinokyo »

Buda'nın Hayatı

Buda'nın Görev Yılları

Buda kendinden önceki dinsel eğitmenlerden, bilgelerden farklı bir tutum
izlemiş, öğretisini hiç bir ayrıcalık gözetmeden, hangi kasttan olursa
olsun, soylu soysuz, zengin fakir ayırımı yapmadan, herkese, her yerde,
her olanağı kullanarak iletmeye, ulaştırmaya çalışmıştır. Bu bakımdan
Hindistan'da o güne dek belirli kastların tekelinde içrek (esoteric.) olan
dinsel öğretiyi, her isteyenin elde edebileceği bir açıklığa
kavuşturmuştur. Kuşkusuz Buda'nın öğretisini evrenselleştiren en önemli
özelliklerden biri budur. Bundan başka Buda öğretisini yaymak için halkla
daha kolay bağlantı kurmak amacıyla halkın konuştuğu dilleri diyalekleri
kullanmıştır. Ama geleneklerin ezici baskısını yoketmek kolay olmuyor, O
gün için halkın dili olan Pali dili, sonradan tıpkı Sanskritçe gibi bir
kutsal dil durumuna gelmiştir.
Buda'nın görev yılları üne kavuştuktan sonra, geniş bir halk kesiminin
ilgisini çekmiş ve halkın gözü önünde geçmiş olduğu için bu dönemin
gençlik yıllarıyla karşılaştırılınca tarihsellik bakımından daha
inandırıcı olduğu, hiç olmazsa öyküdeki olayların sahnelendiği çevrenin
gerçekçi bir biçimde yansıtıldığı söylenebilir.
Görev yıllarının öyküsü söyle:
Buda, kendisini bırakıp gitmiş olan beş kaçınık çileci arkadaşını Benares
yakınlarında Ceylan Parkı'nda (İsipathana) bulmuş, beş çileci Buda'nın
kendilerine doğru yöneldiğini görünce, «Karşıdan kaçınık Gotama geliyor
ama o çileden, perhizden caymış, dünya nimetlerini seçmiştir. Bak nasıl
gücü kuvveti yerine gelmiş, eski güzelliğine kavuşmuş! Bunun için ona
saygı göstermeyelim. Ama ne de olsa soylu bir kimsedir, yanımızda yer
açalım da dilerse otursun» diye konuşmuşlar. Buda kendilerine yaklaşınca
da kararlarını uygulamaya koyamamışlar. Ayağa kalkıp saygıyla Buda'nın
önünde eğilmemezlik edememişler. Buda yanlarına oturunca «Gotama kardeş»
diye söze başlayacak olmuşlar, Buda hemen sözlerini kesip, «Bundan sonra
benimle konuşurken bana Gotoma kardeş demeyin, çünkü ben artık Buda oldum,
yolu buldum, size de yolu göstereceğim, yasa'yı öğreteceğim» demiş,
Buda böylelikle bu sözlerle ilk vaazına başlamış, insanları yanılgıdan,
cahillikten kurtaracak olan dharma tekerleğini ilk kez burada böylece
çevirmeye başlamış.
Buda'nın çileci arkadaşları «Siz ki perhizi bozup nefsinizin isteklerine
yenik düştünüz, nasıl olurda tam ve aşılmaz aydınlanmaya ulaşmış, en yüce
gerçeğe ermiş olabilirsiniz?» diye sormuşlar.
Buda çilecilere, «iki aşırı tutum vardır, birincisi kendini isteklere,
tutkulara hiç direnç göstermeden kapıp koyuvermek, yalnızca nefis
hazlarının peşinde koşmak; ikincisi kendine gereksiz yere acı vermek,
çilelere katlanmak, boşu boşuna nefsini körletmektir.» demiş. Sonra «Birde
benim bulduğum bu iki aşırı tutumun ortasındaki yol vardır. Ancak bu
yoldan gidilirse insanın gözleri açılabilir, anlayışa ve dinginliğe, iç
suskunluğa, iç görüye, gerçeklerin kavranmasına erişilebilir, Nirvana'ya
götüren yol işte bu orta yoldur, ben de bu yoldan yürüyerek tam ve aşılmaz
aydınlanmaya eriştim.» diye eklemiş. Sözünü şöyle sürdürmüş:
«Bu yol, sekiz basamaklı yüce yoldur.. Sekiz basamağıysa: tam görüş; tam
anlayış; doğru sözlülük; tam davranış; doğru yaşam biçimi; tam çaba, tam
uygulama; tam bilinçlilik; tam uyanıklıktır.»
«Kardeşlerim yaşamdaki en temel gerçek ıstıraptır (dukkha); doğum
ıstırapla olur; yaşlanma ıstıraptır; hastalık, ölüm ıstıraptır;
istemediğimiz, tiksindiğimiz şeylerden kurtulamamak, sevdiğimiz,
istediğimiz şeylere sahip olamamak ya da onları yitirmek ıstıraptır.
Kısacası benliğimizi, bireyliğimizi oluşturan beş kümede
toplayabileceğimiz, yaşama dört elle sarılmamızın nedenleri ıstıraptır.
«Istırabın kaynağıysa insanı bir doğumdan ötekine sürükleyen istekler ve
tutkulardır. Bu isteklerin, tutkuların peşinde gidenler bazen şunda, bazen
bunda nefis hazlarında doyum ararlar, yaşama, kalıcı olmayan şeylere dört
elle sarılmaksa duyumsuzluktan başka bir şey getirmez insana. «Kardeşlerim
ıstıraptan kurtulmanın yoluysa istekleri, tutkuları yok etmektir. Ta ki
insanın içinde hiç bir istek, hiç bir tutkuya yer kalmasın. Bu amaca
götüren yola gelince bu yol sekiz basamaklı yüce yoldur. Bunlar da tam
görüş; tam anlayış; doğru sözlülük; tam davranış; doğru yaşam biçimi; tam
çaba, tam uygulama; tam bilinçlilik; tam uyanıklıktır.
«İşte kardeşlerim, ıstırap ıstırabın nedenleriyiz; ıstırabın yok edilmesi
ve bu amaca eriştiren yol konusunda benim bulduğum dört yüce gerçek
bunlardır.»
Bu vaazı dinleyen beş çilecinin önderliğini yapan Kondanna hemen o anda
aydınlanmış, öteki dört çileciyse, vaazı dinlediklerinden sonra geçen dört
gün içinde aydınlanmayı başarmışlar. Böylelikle bütün insanları giderek
aydınlanmaya, yanılgıdan kurtulmaya götürecek olan dharma tekerleği ilk
kez Ceylan Parkında (İsipathana) çevrilmeye başlanmış. Buda'nın ikinci
vaazı ruh ya da ben diye bir şey olmadığım açıklamak için yaptığı
konuşmaymış. Bu konuşma da söyle özetlenebilir;
«Gövde (rupa) ruhu içermiş olamaz. Çünkü gövde er geç yok olacaktır. Ruh
duygularımız, coşkularımız (vedana) algılarımız (sanna), önceki
düşüncelerimiz, kararlarımız, eylemlerimizle biçim almış karakter
özelliklerimiz (sankhara), ayırt edici bilincimiz (vicnana) içinde de
olamaz. Çünkü bunlar da eninde sonunda yok olacaklardır. Ne dersiniz
kardeşlerim gövdemiz kalıcı mıdır yoksa geçici midir? Ya da duygularımız,
coşkularımız, algılarımız, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimiz
kalıcı mıdır, geçici midir?» Beş çileci de «Geçicidirler», diye yanıt
vermişler.
«Geçici olan, sürekli değişim içinde olan bir şeye bu "ben"im, bu benim
ruhumdur diyebilir misiniz?» Çileciler «Hayır, böyle diyemeyiz», demişler.
Buda sözü sürdürmüş «Bunu fark eden benim gerçek öğrencilerim, gövdeye,
duygu ve coşkuya, algıya, karakterden gelen özelliklere, ayırt edici
bilince bağımlılıktan kaynaklanan isteklerden, tutkulardan soyunup
özgürlüğe erişeceklerdir. Bu anlayışa erişen kimse kurtuldum der ve böyle
diyen kimse kendini ölümlülükten sonsuza dek kurtarır.»
Bu vaazı da dinledikten sonra Buda'nın beş çileci arkadaşının iç gözleri
bütünüyle açılmış, beşi de tam olarak aydınlanıp, nirvana'ya ermişler,
böylelikle de Buda'yla birlikte aydınlanmışların sayısı altıya çıkmış.
Ertesi gün zengin bir ailenin çocuğu olan Yasa adlı bir genç de Buda'nın
öğretisini dinleyip aydınlanmış ve topluluğa katılmış. Yasa' nın topluluğa
katılmasından sonra Yasa'nın babası ve arkadaşları, toplam ellidört kişi
daha Buda'nın öğretisinden yararlanarak aydınlanıp topluluğa katılmışlar.
Böylece Buda'nın dışında topluluğa katılanların sayısı altmışı bulmuş.
Bunun üzerine Buda öğrencilerinden dört bir yana dağılıp öğretisini
yaymalarını istemiş, kendisi de Uruvila'nın yolunu tutmuş. Yolda giderken
otuz soylu gence rastlamış, onlar da Buda'nın öğretisini dinleyip
aydınlanmışlar ve topluluğa katılmışlar. Buda Uruvila da ateşe tapan üç
brahman kurban keşişiyle karşılaşmış, bu üç keşişden en önemlisi Uruvila
Kasyapay'mış onlara da üstünlüğünü kanıtlayarak beş yüz kadar
yandaşlarıyla birlikte. Buda'nın topluluğuna katılmalarını sağlamış,
hepsini Bodhgaya da dik bir yamacın kenarında toplamış ve «Ateş Vaazı»
diye bilinen konuşmasını yapmış. Özetle şöyle demiş: «Dervişler, her şey,
her varlık yakıcı, yok edici bir ateştir. Nedir Bu şeyler? Göz yakıcı bir
ateştir, biçimler, gövdeler (rupa) yakıcı birer ateştir; bunları görmekten
doğan izlenimler yakıcı birer ateştir; hoşa giden şeyler de, hoşa gitmeyen
şeyler de birer yakıcı ateştir. Hoş olan şeyleri de, hoş olmayan şeyleri
de görmekten doğan duygular birer yakıcı ateştir. Peki bu yakıcı ateş
nereden çıkıyor? Kardeşlerim, bunu size söyleyeyim. Bu ateş istek ve tutku
ateşidir; bu ateş öfke ve nefret ateşidir; bu ateş görünümün yanıltıcı
alımlığına çekiciliğine kapılmaktan gelen ateştir: Doğum, yaşlanma, ölüm,
yas, üzgünlük, mutsuzluk, umutsuzluk felaket bütün bunlar yakıcı birer
ateştir."
"Kulak da yakıcı bir ateştir. Duyduğumuz her şey de yakıcı birer ateştir.
Burun da böyledir; burnumuzun aldığı bütün kokular yakıcı birer ateştir;
dil dokunma duyumuz, bunlar da yakıcı birer ateştir."
"Zihnimiz, bilincimiz, izlenimlerimiz, izlemelerden kaynaklanan
duygularımız, bunlar da yakıcı birer ateştir. Bunun böyle olduğunu anlayan
benim gerçek öğrencilerim gözün gördüklerine biçimlere, görülen şeylerden
gelen izlenimlere, bu izlenimlerden kaynaklanan duygulara kulaktan,
burundan, dilden, dokunma duygusundan gelen algılara, zihin, bilinç
izlenimler ve duygulara aldırmazlar, bu yolla da isteklerden, tutkulardan
kendilerini kurtarıp özgürlüğe erişebilirler. Bu anlayışa erişen kimse
kurtuldum der ve böyle diyen kimse ölümlülükten kendisini sonsuza dek
kurtarır.
Bu vaazı dinleyen bin kadar derviş bu konuşmanın etkisiyle aydınlamışlar
nirvana'ya ulaşmışlar Bundan sonra Buda yanında bu bin kadar derviş ve
onların başında da Uruvila Kasyapa olmak üzere Magadha Krallığının
başkenti Racagaha'nın yolunu tutmuş ve kentin yakınındaki hurma
koruluğunda konaklamışlar. Kral, Buda nın geldiğini ve hurma koruluğunda
olduğunu öğrenince hemen oraya gitmiş Kasyapa'yı da orada görünce önce
durumu tam anlayamamış Buda'mı Uruvila Kasyapa'ya öğrenci olmuş, yoksa
Uruvila Kasyapa'mı Buda'nın öğretisini benimsemiş birden kavrayamamış. Bu
durumu fark eden Uruvila Kasyapa, Buda'nın önünde yere kadar eğilerek
«Buda benim ustamdır, ben de onun öğrencisiyim» diyerek durumu açıklamış.
Oradakiler «Uruvila Kasyapa bile Buda'nın yolundan gitmeyi kabul ettiğine
göre, Buda'nın üstün bir gücü olmalı», diye düşünmüşler. Bundan sonra Buda
«dört yüce gerçeği» anlatmış, bu konuşmayı dinleyen Magadha Kralı
Bimbisara ve yanındakilerin hemen hepsi Buda'nın öğretisini özümleyip
aydınlanmışlar. Kral Bimbisara dervişlik topluluğuna katılmamakla birlikte
dışardan bir öğrenci olarak Buda'nın kendisini kabul etmesini istemiş ve
Buda'yı bütün öğrencileri izleyicileri, yandaşlarıyla birlikte ertesi gün
yemeğe çağırmış, yemek sırasında da Veluvena adıyla bilinen ve kralın
eğlence bahçelerinden biri olan Bambu koruluğunu Buda'nın başında olduğu
topluluğa armağan etmiş, Buda ve yandaşları yemekten kalktıktan sonra
koruluğa gitmişler. Buda'nın kırkbeş yıl süren görev yıllarının büyük bir
bölümü bu korulukta yapılan manastırda geçmiş.
O sıralarda adları Sariputta ve Mogallana olan iki derviş Racagaha'da
bulunuyorlarmış. Buda'nın topluluğundan Assaci, Racagaha sokaklarında
topluluk için sadaka toplarken tutum ve davranışındaki saygınlık, incelik,
seçkinlik, Sariputta'nın ilgisini çekmiş, konuşmak için uygun bir durum
bulunca Assaci'ye kimin öğrencisi olduğunu ve ustasının öğretisinin ne
olduğunu sormuş. Assaci, Şakyalar soyundan Buda'nın öğrencisi olduğu
yanıtını vermiş, öğreti konusunda da, «Daha ben bir çırak öğrenciyim. Kısa
bir süre önce Buda'nın topluluğuna katıldım. Onun için öğreti konusunda
sana söyleyebileceğim çok bir şey yok,» demiş, sonra da öğretiyi açıklamak
için şu dizeleri söylemiş:
Her olgunun bir nedeni olduğunu,
Nedenlerin neler olduğunu,
Neden kalkınca olgunun da yok olduğunu
Buda açıklığa kavuşturdu.
İşte büyük ermişin öğretisi bu!
Bu dizeleri duyunca hemen Sariputta'nın zihninde bir aydınlanma olmuş, bir
şeyin oluş nedeninin ortadan kalkması durumunda o şeyin olmamasına da
neden olabileceğini açıklıkla görmüş. Bu dizeleri arkadaşı Mogallana'ya
söyleyince o, da hemen aydınlanmış. Her ikisi de eski ustaları Sancaya'yı
bırakıp Buda'ya öğrenci olmuşlar ve çok kısa bir zamanda Buda'nın ölümüne
kadar yanından ayrılmayan baş öğrencileri ve en önemli izleyicileri
durumuna geçmişler.
Bu arada Şakyalar'ın kralı, Buda'nın babası Suddhodana oğlunun altı yıllık
çaba sonucu tam ve aşılmaz aydınlanmaya erişmiş ve bulgularını yaymaya
başlamış olduğunu, Racagaha'daki «Bambu koruluğunda» yaşadığını öğrenmiş,
oğlunu görmek istediği haberini iletmek için yanında sayıları bini bulan
görevliyle birlikte bir elçi göndermiş, elçi ve yanındaki görevlileri
Bambu koruluğuna vardıkları zaman Buda öğrencilerine öğretisini açıklayan
bir konuşma yapıyormuş. Onlar da haberi iletmek için konuşmasını
bitirmesini beklerken Buda'nın konuşmasını dinlemişler. Buda' nın
açıkladığı gerçeği görüp aydınlanmışlar ve topluluğa katılmışlar,
böylelikle de günlük sorunlarla ilgilerini kesmiş olduklarından Buda'ya
babası Suddhodana'nın çağrısını iletmeye gerek görmemişler. Kral
gönderdiği elçiyle yanındaki görevlilerden bir haber çıkmayınca, yanında
bir o kadar görevliyle başka elçiler, haberciler göndermiş ama onlar da
Buda'nın topluluğuna katılmışlar ve elçilik görevlerini yerine
getirmemişler. Sonunda kral veziri Kaludayin'i göndermiş. Kaludayin
önceden kraldan kendisinin de Buda'nın topluluğuna katılmasına izin
vermesini istemiş. Kral: «İster topluluğa katıl, ister katılma, ama oğlumu
buraya getir de ölmeden önce onu göreyim,» demiş. Kaludayin, Buda'nın
yanında vardığında öğretisini dinlemiş ve aydınlanıp o da topluluğa
katılmış. Kaludayin'in topluluğa katıldığı tarih Buda'nın tam ve aşılmaz
aydınlanmaya erişip öğretisini yaymaya başlamasının sekizinci ayına
rastlıyormuş. Sekiz ayın ilk üç ayı olan yağmur mevsimini Buda Ceylan
parkında (İsipathana), sonraki üç ayını Uruvila'da, son iki ayını da
Racagaha'daki Bambu koruluğunda geçirmiş.
Kaludayin aydınlanıp topluluğa katıldığının haftasına Buda'ya babasının
kendisini görmek istediği haberini iletmiş. Buda bu habere sevindiğini
söylemiş, «İyi ki söyledin, ben de gitmeyi düşünüyordum», demiş ve yirmi
bin yandaşıyla birlikte yola çıkmış, her gün bir fersah yol alarak iki
ayda Kapilavastu'ya varmış, Şakyalar, Buda ve yandaşlarının konaklaması
için en uygun yerin kutsal incir ağaçları koruluğu olacağını düşünmüşler,
koruluğu gereği gibi hazırladıktan sonra ellerinde çiçekler, yanlarında
çocuklar başlarında kralları Suddhodana ve soylular olmak üzere kadın,
erkek bütün Şakyalar Buda ve yandaşlarını karşılamaya gitmişler.
Soylulardan bir bölümü Buda'nın yaşça kendilerinden küçük olduğunu düşünüp
önünde eğilmek istememişler ama sonunda kral dahil, hepsi yerlere kadar
eğilip Buda'ya saygılarını göstermişler.
Ertesi gün Buda, Kapilavastu sokaklarında arkadaşlarıyla birlikte sadaka
toplamaya çıkmış. Prens Gotama'nın kapı kapı dolaşıp dilendiği duyulunca
halk kapılara, pencerelere üşüşmüş, şaşkınlık içinde Buda'ya
bakıyorlarmış. Buda'yı Rahula'nın anası Yosadhara da görmüş. Kendi kendine
«Benim sultanım eskiden bu kentte iki adımlık yola bile altın yaldızlı
tahtırevanlar içinde giderdi. Şimdi böyle saçı, sakalı kazınmış, üstünde
bu sarı paçavralar, kapı kapı dolaşıp yiyecek dilensin! Bu olacak şey
değil,» diye düşünmüş ve doğru krala gidip gördüklerini anlatmış. Bu
habere adamakıllı canı sıkılan kral hemen Buda'yı bulmuş. «Sana ve
adamlarına yemek bulamayacağız diye mi korkuyorsun?» demiş. Buda «Bizim
yöntemimiz böyledir,» diye yanıt verince de kral, «Bizim atalarımızdan, ne
de soyunuzdan hiç kimse bu güne dek dilenmedi,» diyecek olmuş. Buda bu
söze, «Sen kralsın ve kralların kalıtçısısın, bense Buda' yım ve
Buda'ların kalıtçısıyım. Benden evvel bu dünyadan gelmiş geçmiş Buda'ların
tümü günlük yiyeceklerini dilenerek elde etmişler,» diye karşılık vermiş.
Kral Buda'yı da yirmi bin yandaşını da alıp saraya götürmüş, yemekler
yendikten sonra saraydaki bütün kadınlar gelip Buda'ya saygılarını
sunmuşlar, yalnız Rahula' nın anası Yosadhara gelmemiş. «Eğer bana saygısı
varsa o bana gelsin» diye düşünmüş. Buda, Yosadhara'nın aklından geçenleri
sezmiş, iki baş öğrencisi Sariputta'yla Mogallana'yı yanına alıp
Yosadhara'nın. odasına gitmiş. Yosadhara, Buda'ya gerekli saygıyı
gösterdikten sonra oğlu Rahula'ya seslenmiş «Bak sevgili oğlum. Şu
karşındaki bütün dervişlerin başı olan derviş senin babandır ve büyük bir
hazinenin sahibidir. Git! Sen de babandan hazinedeki payını iste! Çünkü
sen onun kalıtçısısın,» demiş. Çocuk da Buda'ya dönüp «Kalıtımı isterim
deyince Buda baş öğrencisi Sariputta'ya Rahula'nın topluluğa alınmasını
buyurmuş ve böylelikle Rahula topluluğa katılmış.
Kral torununun da dervişlik örgütüne alındığını öğrenince çok üzülmüş ve
hiç bir oğulun anasının, babasının izni alınmadan topluluğa alınmayacağı
konusunda Buda'nın kendisine söz vermesini istemiş, Buda'da babasına bu
konuda söz vermiş ve o günden sonra hiç kimse anasının, babasının izni
alınmadan topluluğa alınmamış.
Buda bir süre sonra Racagaha'ya dönmek üzere Kapilavastu'dan ayrılmış,
yolda bir korulukta konakladıkları sırada arkalarından yetişen Şakya
prensleri gelip topluluğa katılmışlar. Bunların arasında yaşamı boyunca
yanından ayrılmamış, sonradan Buda'nın kişisel bakım ve hizmetlerini de
üstlenmiş olan kardeş çocuğu Ananda ve gene kıskançlığı yüzünden Buda'nın
yaşam boyu düşmanı olmuş olan kardeş çocuğu Devadatta da varmış.
Racagaha'ya döndükten sonra o sırada bir rastlantı olarak Racagaha'da
bulunan Koşola'lı çok zengin Anathapinadaka adında bir tüccar Buda'nın bir
konuşmasını dinlemiş, bu konuşmadan etkilenerek Buda'nın öğretisini
benimsemiş ve ülkesine döndükten sonra Koşala'nın başkenti olan Savathi'de
Cetavana korusunu tüm alanını altınla kaplayacak bir baha karşılığında
koruluğun sahibi olan prensten satın alıp koruluğun ortalık yerinde Buda
için özel bir oda ve çevresinde topluluğun önde gelenleri için seksen oda
olan bir manastır ve Racagaha ile Savathi arasında da her fersahta bir
Budist barınağı yaptırmış. Her şey hazır olunca da Buda'yı çağırmış ve
Cetevana koruluğunu topluluğa armağan etmiş. Buda bundan sonraki yaşamını
çoklukla Racagaha'daki Veluvena koruluğuyla Savathi'deki Cetevana
koruluğunda geçirmiş. Gene Savathi'li zengin bir tüccarın karısı olan
Visakha adlı bir kadın topluluğa büyük para yardımları yapmış ve
topluluktan olanların yararlanması için Pubbarana manastırını yaptırmış.
Bu manastır da Anathapinadaka'nın armağan ettiği manastıra yaklaşık bir
görkemdeymiş.
Bir kez Şakyalar'la Koliyas'lar arasında Rohini ırmağının sularından
yararlanma hakkı konusunda anlaşmazlık çıkmış. O yıl havalar kurak gittiği
için ırmağın suyu, ırmağın iki kıyısındaki tarlaları sulamaya yetmemiş.
Anlaşmazlık büyümüş, iki taraf savaş hazırlığına girişmişler. Bir tarafta
Şakya prensleri, öbür yanda Koliyas prensleri savaşmak için toplanmışlar.
Buda durumu öğrenince oraya gitmiş, iki tarafa da anlaşmazlığın konusunu
sormuş. Kimse tam olarak bilmiyormuş. Durumu baş komutandan sormuşlar onun
da anlaşmazlığın nedenini bilmediği meydana çıkmış. Kral naibinin de yeter
bilgi sahibi olmadığı anlaşılınca en sonunda konu çiftçilerden sorularak
bütün anlaşmazlığın ırmağın suyunun iki kıyıya yetmemesinden ileri geldiği
anlaşılmış. Buda prenslere suyun değerinin ne kadar olduğunu sormuş.
Prensler önemli bir değeri olmadığını söylemişler. Onun üzerine toprağın
değerinin ne olduğunu sormuş. Prensler onun da pek büyük bir değeri
olmadığı yanıtını vermişler. Bu kez prenslerin değerinin ne kadar olduğunu
sormuş. Prenslerin değerine paha biçilemeyeceği yanıtını almış. «Öyleyse»,
demiş, «değerleri önemsiz olan şeyler uğruna değerleri pahasız olan
şeyleri tehlikeye atmış olmuyor musunuz?» Bu sözler harbe hazırlanan
prenslerin akıllarını başlarına getirmiş. Öfkeleri yatışmış, böylece de
Buda gereksiz bir harbi önlemiş. Savaşmaya hazırlanan prenslerden bir
yandakilerden iki yüz elli, öbür yandakilerden iki yüz elli olmak üzere
beş yüz prens Buda'nın topluluğuna katılmışlar.
Bu sıralarda Buda'ya babasının hastalanıp ölüm döşeğine düştüğü haberi
gelmiş. Buda hemen Kapilavastu'ya. gitmiş, yatağının başucunda babasına
yaşamdaki her şeyin geçiciliği konusunda telkinlerde bulunmuş. Suddhodana
tam aydınlanmaya ve nirvana'ya eriştikten sonra ölmüş.
Kralın dul eşi ve Buda'nın hem teyzesi hem analığı olan Mahapacapati
kocasının ölümünden sonra, dervişlik yaşamına girmek istemiş, saçlarını
kökünden kesip yanına da Rohini ırmağıyla ilgili anlaşmazlık sırasında
Buda'nın topluluğuna katılan beş yüz prensin böylelikle kocasız kalan
karılarını alıp Buda'nın olduğu yere varmış ve yanındaki prenseslerle
birlikte örgüte katılmasına izin verilmesini istemiş. Buda eğer kadınların
örgüte katılmasına izin verirse bu uygulamanın yanlış yorumlara, topluluk
için kötü söylentilere yol açabileceğinden çekinmiş. Kadınlar üç kez
isteklerini yenilemişler, Buda üç kezde de isteklerini geri çevirmiş,
dördüncü kez yeniden istekte bulunmaktan çekinmişler, gerisin geri
evlerine dönmüşler.
Buda'nın analığı bir süre sonra bir kez daha denemeye karar vermiş.
Yeniden prensesleri de yanına almış hepsi saçlarını kökünden kesmişler,
saraylarında bir kattan ötekine çıkmayı bile önemli bir sorun sayan bu
soylu kadınlar ellerinde keşkülleri, yayan yapıldak Buda'nın o sıralarda
bulunduğu Vaişali kentine varmışlar. Onları Ananda karşılamış. Üstlerinin
toz toprak, ayaklarının kan revan içinde, yorgun, bitkin durumda
olduklarını görünce üzülmüş, gözleri yaşlarla dolmuş. Durumu gidip Buda'ya
anlatmış. Buda, .«Yeter Ananda!» demiş, «Kadınların evlerini, barklarını
bırakıp evsiz yaşamı seçmelerine izin vermemi benden isteme...» Ama
Ananda, Buda'yı kandırmak için başka bir yol izlemiş. Buda'ya, «Eğer
kadınlar evlerini barklarını bırakıp da evsiz yaşamı seçmiş olsalar
nirvana'ya ulaşabilmek yeteneğinden yoksun mudurlar?» diye sormuş. Buda,
kadınların da aydınlanmaya, nirvana'ya ermeye yetenekleri olduğunu
yadsıyamamış. Bu kez Ananda, Buda'ya yeniden sormuş, «Buda'lar dünyaya
yalnız erkeklerin yararlanması için mi gelirler?» Buda kuşkusuz kadınları
da yararlandırmak için de gelirler, demek zorunda kalmış ve böylelikle de
kadınların topluluğa katılmalarına karşı çıkmak için mantıksal bir
dayanağı kalmamış ama bir yandan da «Öğretimiz eğer bin yıl egemen
olacakdıysa kadınların katılması yüzünden beş yüz yıl egemen olabilecek,»
demekten kendini alamamış.
Bu olay ve kadınların örgüte alınması Buda'nın aydınlanmasını izleyen
altıncı yılda olmuş.
Buda'nın yaşamında bundan sonraki yıllarda geçen olaylar sıralı ve
ayrıntılı olarak kayda geçirilmemiş. Altıncı yıldan sonra geçtiği söylenen
bir kaç önemli olaya burada kısaca değinmekle yetineceğiz.
Bir keresinde Racagaha'da yaşayan zengin bir tüccar sandal ağacından
oyulmuş bir kâseyi yüksek bir bambu ağacının tepesine bağlatmış, doğaüstü
gücü olan derviş ya da brahman'lardan kâseyi ağacın üstünden alabilecek
kimseyi ödüllendireceğini vaadetmiş öyküye göre bunu duyan bir Budist
derviş havaya uçup kâseyi ağaçtan almış, bununla da yetinmemiş Racagaha
kentinin üstünde uçarak üç tur atmış. Bu olay Buda'nın kulağına gidince
«Böyle olağanüstü gösteriler yapmaya çalışmanın ne aydınlanmaya bir yararı
olur, ne de çevredekileri topluluğa katılmaya isteklendirir,» demiş ve
kendi öğrencilerinin mucize gösterileri yapmalarını yasaklamış.
Buda'nın görev yıllarında öğretisine karşı çıkanlar da olmuş, Buda zaman
zaman kendini onlara karşı da savunmak zorunda kalmış. Buda'nın
öğretisinin brahman kastının ayrıcalıklı durumunu onaylamamış olması
nedeniyle Buda' ya karşı en büyük tepkinin brahman'lardan gelmiş olduğu
sanılabilir. Oysa, o dönemde Buda'nın öğretisini yaydığı Hindistan'ın Doğu
bölümünde Brahmanizm yeterince kurumlaşmış ve örgütlenmiş değildi. Bu
bölgede din, güçlü bir merkez otoritenin önleyici baskısı olmadan tam bir
bağımsızlık içinde durmadan yeni yeni kollara ayrılıyor, değişik düşünce
ve eğilimde yeni dinsel öğretiler ortaya çıkıyordu. Brahmanizm öteki
dinsel öğretiler, dinsel akımlar arasında, daha üstün bir güce sahip
değildi. Onun için bu ilk dönem de Buda'nın öğretisinin yayılmasına karşı
koymakta brahmanlar büyük bir etkinlik sağlayamadılar.
Buda'ya karşı çıkanlar arasında Buda'nın baş öğrencileri Sariputta ve
Mogollana'nın eski öğretmenleri Sancaya ve insanın kendini yazgının
ağından kurtaramayacağını savunan Makhali Gossola'yı da sayabiliriz. Ama
kuşkusuz Buda'nın en önemli karşıtı Cainizm'in kurucusu olan Mahavira
adıyla da bilinen Vardhamana ve Vardhamana'nın yandaşlarıydı.
Cainistler'in Buda'ya karşı çıkışlarının başlıca nedeni Buda'nın aşırı
çileciliği ve perhizi benimsememesi, orta bir yol izlemeyi önermesiydi.
Öyküye göre Buda'nın kardeş çocuğu ve öğrencisi Devadatta da çileciliği ve
perhiz yolunu yeğlemiş. Bu nedenle Buda'ya karsı çıkmış ve onu aradan
çıkarıp yerine geçme girişimlerinde bulunmuş. Buda'ya karşı Magadha kralı
Bimbisara'nın oğlu Acataşatru'nun desteğini kazanmaya çalışmış. Önce
Acataşatru'yu babasını öldürüp yerine kral olmaya kışkırtmış, ama kral
oğlunun kendisini öldürme girişiminde bulunduğunu öğrenince oğluna, «Değil
mi ki benim yerime kral olmak istiyorsun, beni öldürmen gerekmez, ben
krallıktan çekileyim, sen benim yerime kral ol,» demiş ve krallıktan
çekilmiş. Gene de Acataşatru, Devadatta'nın telkinlerine uyarak belki bir
gün babası kararından cayar da yeniden kral olmak ister kuşkusuyla
babasını aç bırakarak ölümüne neden olmuş.
Acataşatru kral olduktan sonra Devadatta yeni kraldan Buda'yı öldürme
iznini almış, bu amaçla otuz bin tane paralı katil tutmuş ama hiç biri
Buda'yı öldürememiş. Buda' nın yanına gelince onun sevgi dolu bakışları
karşısında kötü niyetlerinden vazgeçmişler, bununla da kalmamışlar, Buda'
nın öğretisini benimseyip topluluğa katılmışlar. Bu durum karsısında
Devadatta Buda'yı hiç bir insanın öldüremeyeceği kanısına varmış ve
Buda'yı öldürtmek için azgın bir fili Buda'nın üstüne saldırtmış. Fil
Buda'nın önüne gelince ona hiç bir zarar vermeden yere çökmüş. İşin asıl
özünü bilmeden Devadatta'nın yanını tutan bir bölüm dervişte Buda'nın baş
öğrencileri Sariputta ve Mogallana'nın kendilerini uyarmaları üzerine
Devadatta'yı bırakıp Buda'ya dönmüşler.
Kral Acataşatru'ya gelince, babasının ölümünden sonra çok vicdan azabı
çekmiş, kendisini iç huzuruna eriştirmeleri için bir çok bilgelere,
ermişlere başvurmuş ama bir türlü aradığı huzuru bulamamış, en sonunda
hekiminin önerisine uyarak Buda'ya gitmiş, Buda'nın öğretisini öğrenip
benimsemiş ve Buda'nın örgüte katılmadan, dışardan bir öğrencisi olmuş.
Buda'nın görev yıllarının ilk yirmi yılında kişisel hizmetlerine bakan
sürekli bir yardımcısı yokmuş, öğrenciler sırayla bu görevi yaparlarmış.
Bir gün Buda kişisel hizmetlerini sürekli olarak üstlenmek isteyen bir
kimse olup olmadığını sormuş. Bütün öğrencileri bu görevi almak için
birbirleriyle yarışırcasına ileri atılmışlar, yalnız kardeş çocuğu Ananda
sesini çıkartmamış. Onun üzerine Buda, Ananda' ya bu görevi isteyip
istemediğini sormuş. Ananda bu hizmet karşılığında kendisine hiç bir
ayrıcalık tanınmaması, yalnızca Buda'ya öğretisi konusunda zamanlı
zamansız soracağı bütün soruları, bıkmadan usanmadan yanıtlaması koşuluyla
görevi üstlenebileceğini söylemiş. Buda, Ananda'nın koşullarını kabul edip
görevi ona vermiş. Ananda ölümüne kadar Buda'nın yanından hiç ayrılmadan
bu görevi sürdürmüş.
Bir keresinde Buda, Vaişali kentine gittiğinde orada yaşayan Ambapali
adında çok ünlü, çok zengin ve çok güzel bir yosma'nın malı olan mango
koruluğunda konaklamış. Ambapali bu haberi duyunca hemen koruluğa gidip
Buda'yı yanındaki bütün arkadaşlarıyla birlikte yemeğe çağırmış.
Vaişali'nin beyleri Licchavi'ler de Buda'nın Vaişali'ye geldiği haberini
alınca onlarda yemeğe çağırmak için mango koruluğuna giderken arabaları
Ambapali'nin arabasıyla çatışmış. Ambapali'ye nereden geldiğini sorunca da
Buda'yı yemeğe çağırmak için gittiği mango koruluğundan döndüğü yanıtını
almışlar. Ambapali'ye bu onuru kendilerine satması için büyük paralar
teklif etmişler ama Ambapali teklifleri geri çevirmiş «Değil para, bütün
Vaişali kentini bütün çevresiyle birlikte bana bağışlasanız da böylesine
büyük bir onurdan vazgeçmem demiş.» Vaişali beyleri Licchavi'ler
Ambapali'den ayrıldıktan sonra gidip Buda'yı yemeğe çağırmışlar ama Buda
daha önce yosma Ambapali'ye söz verdiğini ileri sürerek daveti geri
çevirmiş.
Ertesi gün Ambapali'ye yemeğe giden Buda ve arkadaşları yemeklerini
bitirdikten sonra Ambapali, Buda'nın yanına gelerek evini ve bahçesini
topluluğa bağışladığını bildirmiş, Buda da bu bağışı topluluk adına kabul
etmiş.
Buda'nın gelenekleşmiş yaşamının ana çizgileriyse şöyle özetlenebilir;
Haziran ayında Hindistan'ın kavurucu yazından sonra yağmur mevsimi gelir,
üç ay boyu sel gibi yağmurlar yağar. Bu gün olduğu gibi Buda'nın döneminde
de bu aylar yolculuk için uygun aylar sayılmazdı. Bu ayları Buda ve
öğrencileri örgüte (sangha) bağışlanmış korulardaki manastırlarda
geçirirlermiş. Yağmur mevsimi bitince Buda öğrencileriyle birlikte kent
kent, köy köy dolaşmaya çıkarmış. Genellikle Koşala'nın başkenti
Savathi'yle Magadha krallığının başkenti Racagaha çevrelerinde dolaşırlar,
geceleyecek bir çatı altı bulamazlarsa, mango ya da hintinciri ağaçlarının
altında yatarlarmış. Buda'nın yaşamının büyük bölümünü içlerinde geçirdiği
kral Bimbisara'nın armağanı olan Veluvana adlı bambu koruluğu da, Koşalalı
tüccar Anathapindaka'nın bağışı olan Savathi'deki Cetevana manastırı da
kente ne çok uzak ne de çok yakınmış. Gündüz dingin gece sessiz olan bu
korular aslında kralların eğlence ve dinlenceleri için planlanmış lotus
çiçekli havuzların, mis gibi kokular yayan mango ağaçlarının süslediği
zarif palmiye ve koyu renk büyük yapraklı hintinciri ağaçlarının
gölgelendirdiği, insana dinginlik ve iç suskunluğu veren bahçelermis. Her
gün, içlerinde krallar, prensler de olan her türden akın akın ziyaretçi
Buda'yı görüp ondan ışık almak için bu bahçelere gelirlermiş.

Buda'nın Son Günleri ve Ölümü

Buda'nın yaşamının son üç ayı ve ölümü Maha-Paranib-bana Sutta adlı
metinde oldukça ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Kuşkusuz birbirine benzer
yıllarda geçen, birbirine benzer olayların unutulmuş, ama Buda'nın son
günlerindeki olayların ve, son sözlerinin unutulmayıp özenle belleklerde
saklanmış olmasından daha doğal bir şey olamazdı.
Buda son yağmur mevsiminde öğrencilerinden ayrılmak ve yalnız kalmak
istemiş. Ananda'yla birlikte yağmur mevsimini Beluva'da geçirdiği sırada
ağır ve ciddi bir hastalığa tutulmuş. Ananda, Buda'nın öleceğini sanıp
büyük bir üzüntüye kaptırmış kendini, ama bir yandan da Buda'nın
toplulukla ilgili konularda buyruklarını bildirmeden, önerilerde
bulunmadan aralarından ayrılmayacağını düşünerek biraz olsun üzüntüsünü
hafifletebilmiş. Buda bir süre sonra harcadığı büyük bir çaba sonucu
hastalığı alt etmeyi başarmış. Ananda, Buda'nın kendini toparladığını
görünce, hastalığı sırasındaki üzüntülerini, korkularını ve bunları yenmek
için hangi düşüncelerde avuntu aradığını anlatmadan edememiş. Buda'nın
Ananda'ya yanıtı öğretisinin kısa bir özeti sayılabilecek şu sözler:
«Ananda! Öğrencilerimin ya da topluluğun benden bekleyecekleri bir şey
kaldı mı? Ben öğretimi kimseden bir şey saklamadan, olabildiğince
açıklıkla yaymaya çalıştım. İçrek (esoteric), dışrak (exoteric) ayırımı
yapmadım. Gerçeğin öğretisini hiç bir sınır koymadan açıklamak için
elimden geleni yaptım. Bildiğini kendine saklayan bir öğretmen gibi
davranmadım. Eğer içinizden biri, 'topluluğu ben yöneteceğim', diyorsa ya
da 'topluluk benim buyruklarıma uymalıdır,' diye bir düşüncesi varsa,
kendi niyetlerini topluluğa duyurabilir. Ben niçin toplulukla ilgili
önerilerde bulunayım? Benim görevim bitti. Yaşamının son günlerine gelmiş
bir ihtiyarım. Seksen yaşına eriştim. Eskimiş bir arabayı nasıl ancak
şurasını burasını sırımlarla bağlayarak çalışır durumda tutabilirlerse,
benim gövdem de ancak sargılarla sarılıp sarmalanıp bir arada
tutulabiliyor. Ancak kendi dışımdaki konularla ilgiyi kesip maddesel hiç
bir şeyin zihin dinginliğimi bozmasına izin vermediğim sürece bedenim
dinlenebiliyor.»
«Onun için Ananda sana söyleyebileceğim şu: Kendiniz kendinize ışık olun,
dışınızda olan, dışınızdan gelebilecek hiç bir şeyden destek, dayanak
aramayın. Kendinize yalnız gerçeği ışık yapın. Kendi dışınızda hiç, ama
hiç kimseden destek, dayanak aramayın, ister şimdi, ister ben öldükten
sonra, kendilerine kendi ışık olan, dışta bir destek, dayanak aramayan,
ışık olarak yalnızca gerçeğe tutunup, gerçeğe güvenen, kendilerinden başka
kim olursa, olsun, kimseden destek aramayanlar yolun sonuna, tepenin
doruğuna ulaşabilirler, gerçeğe erebilirler. Yeter ki yılmadan, usanmadan
oraya varmak için çaba harcasınlar.»
Başka bir kez de Ananda'ya öleceği günün yaklaşmış olduğundan söz edecek
olmuş. Ananda çok üzülmüş ve Buda'ya ölmemesi için yalvarmaya başlamış.
Buda, Ananda' ya çıkışmış «Ben daha önce de söylemedim mi?» demiş
«Sevdiğimiz yanımızdan ayırmak istemediğimiz hiç bir şey yok ki bir gün
gelip ya onlar bizden ya biz onlardan ayrılmayalım. Doğanın yapısı
böyledir. Nasıl olur da Ananda doğmuş olan, varlığa dönüşmüş, büyüyüp
gelişmiş bir şey, sonunda çözüşüp yok olmasın. Böyle bir şey olabilir mi?»
«Evet Ananda, üç ayın sonunda öleceğim. Yaşam olarak bende ne kaldıysa
hepsi yok olacak.» Ananda kendilerini bırakmaması için yeniden yalvarmışsa
da Buda'nın kesin yanıtı, «Başka türlüsü olamaz,» sözleri olmuş. Sonra
Kutagara' daki büyük ormandaki toplantı yerine gitmişler, Buda'nın
öğrencileri, yandaşları oraya geldiğini duyup gelmişler, çevresinde
toplanmışlar. Buda söze başlamış «Bileşik olan her şey sonunda yaşlanıp,
eskiyip, çözüşmekten, dağılmaktan, yok olmaktan kendini kurtaramaz.
Kurtuluşunuzu sağlamak için çaba harcayınız,» demiş ve üç ay sonunda
öleceği haberini yinelemiş.
Bir süre sonra Buda, Pava'ya gitmiş babadan dededen soy sop demirci olan
Cunda'nın mango fidanlığında konaklamış. Cunda haberi alınca hemen
fidanlığa koşup Buda'yı ve yandaşlarını ertesi gün için yemeğe çağırmış.
Buda'ya pek özel yemekler yaptırtmış. Yemekler arasında domuz etinden
yapılmış bir yahni de varmış. Yemekten sonra Buda birden fenalaşmış, Gene
de kendini bırakıp koyvermemiş. Biraz da zorlanarak kuvvetini toplamış.
Ananda' ya «Hadi! Kusinara'ya gidelim,» demiş. Bir süre yol aldıktan sonra
Buda bir ırmak kenarında dinlenmek istemiş, O sırada Ananda'ya «Bana
yedirdiği yemek yüzünden kimsenin demirci Cunda'dan kötü söz etmesini
istemiyorum,» demiş. «Belki son yemeğini Cunda'nın evinde yedikten sonra
ustamız öldü diyenler çıkabilir. Böyle söylenmesini istemem. Bunun tam
tersine bana sunulan çok değerli iki yemek vardır. Birincisi tam ve
aşılmaz aydınlanmaya ulaşmamdan önceki, öteki de ölümümden önce Cunda'ın
bana sunduğu bu yemek. Onun için Cundaya uzun ömür, bol para, iyi şöhret
ve iyi bir genedoğum diliyorum, Cunda'nın yürek ezikliği ve pişmanlık
çekmesini istemem,» demiş. Sonra Kusinara' ya Malla'ların Şala Koruluğuna
gitmişler. Buda, Ananda'ya, «Şu örtüyü dörde katlayıp başı Kuzeye bakacak
biçimde karşımdaki ikiz şala ağaçlarının arasına seriver yatayım, çok
yorgunluk duyuyorum,» demiş ve Ananda'nın ikiz şala ağaçları arasına
yaptığı döşeğe uzanmış. İkiz şala ağaçları mevsimi olmamakla birlikte
baştan başa çiçek içindeymiş. Çiçeklerin yaprakları bir yağmur gibi
Buda'nın üstüne dökülüyorlarmış. Yavaş yavaş haberi duyan öğrenciler,
yandaşlar, topluluğun kadın üyeleri Buda'nın çevresinde toplanmaya
başlamışlar. Ananda bir ara Buda'nın yanından ayrılmış bir kenara çekilmiş
«Ben bugüne dek bir öğrenci olarak kaldım. Bundan sonra da kendimi
yüceltmenin yolunu kendim arayıp, kendim bulmam gerekiyor. Bize o kadar
iyi davranan ustamız bizi bırakıyor,» diye düşünüp ağlıyormuş. Buda,
Ananda'nın yanından ayrıldığını farkedince Ananda'yı çağırtmış, Ananda'nın
ağladığım görünce de «Yeter Ananda! Kendini üzüp durma ağlamayı bırak»
demiş. «Ben sana daha önce de kaç kere söyledim. Sevdiğimiz, yanımızdan
ayırmak istemediğimiz hiç bir şey yok ki bir gün gelip ya onlar bizden, ya
biz onlardan ayrılmayalım. Doğanın yapısı böyledir. Nasıl olur da doğmuş,
varlığa dönüşmüş, büyüyüp gelişmiş bir şey, sonunda çözüşüp yok olmasın?
Uzun bir süredir bana göstermiş olduğun sevgi, bağlılık ve iyilik her
türlü övgünün üstündedir. Yapılabileceklerin en iyisini yaptın.
Çabalarında içtenliğini bırakma, sonunda sen de nefis sarhoşluğundan,
benlik, bireylik yanılgısından kendini kurtaracaksın,» demiş. Sonra da
topluluk önünde Ananda'nın hizmetlerini övmüş. Bir ara gene Ananda'ya
seslenmiş. «Ananda! Kusinara'ya git. Kusinara beyleri Malla'lara haber
ilet. Ölmek üzere olduğumu bildir. Sonra Buda köyümüzde öldü de, son kez
gidip onu göremedik diye yerinmesinler,» demiş.
Haberi alınca Kusinara beyleri Malla'lar kadın, erkek, çoluk çocuk hepsi
Şala Koruluğuna gelmişler. Ananda her aileyi ayrı ayrı Buda'yla
tanıştırmış. Bu arada Subhadda adında başka bir öğretinin üyesi olan bir
derviş Buda'nın ölmek üzere olduğu haberini alıp gelmiş. Ananda'yı bulup
Buda'yla görüşmek istediğini söylemiş. Ama Ananda, Buda' nın ölüm
döşeğinde tedirgin edilmesini istemediğinden dervişin Buda'yla görüşmesine
izin vermek istemiyormuş. İkisinin arasındaki konuşmayı uzaktan duyan
Buda, Ananda' ya seslenmiş Subhadda'nın yanına gelmesine engel olmamasını
istemiş. Subhadda'nın, Buda'dan öğrenmek istediği şey, Cainizm'in kurucusu
Vardhamana gibi ya da Sariputta ve Mogallana'nın eski öğretmenleri Sancaya
gibi, Makhali Gosola ve daha başkaları gibi, pek çok kimsenin doğru yolu
bulmuş olduklarına inanıp saygı gösterdikleri ustaların gerçekten doğru
yolu bulmuş olup olmadıkları, ya da hiç olmazsa aralarında doğru yolu
bulanlar olup olmadığıymış. Buda demiş ki: «Sözünü ettiğin ustaların
öğretileri ne olursa olsun gerçeğe ve aydınlanmaya götüren sekiz basamaklı
yüce yolu bulmuş değiller. Ama aramızda bu yoldan giderek aydınlanmayı
başarmış, gerçeğe ermiş pek çok kimse var. Onun için öteki ustaların
öğretileri de, ermişlikleri de geçersizdir. Bu yolun dışında kurtuluş yolu
yoktur. Bu yol var oldukça dünya aydınlanmış, gerçeğe ermiş kimselerden
yoksun kalmayacaktır.» Bu sözler Subhadda'nın kuşkularını gidermeye yetmiş
ve hemen orada topluluğa katılmış, böylece de Subhadda, Buda'nın kendisini
yola koyduğu son öğrencisi olmuş.
Buda daha sonra çevresinde toplanan öğrencilerine, yandaşlarına, «Ola ki
aranızda Buda ya da öğreti (dharma) ve­ya örgüt (sangha) konularında bana
soracak bir sorusu olan vardır. Şimdi çekinmeden sorunuz. Sonradan,
Ustamızla yüzyüze olduğumuz dönemlerde sorup anlayamadık diye
yerinmeyiniz,» demiş. Sözlerini üç kez tekrarlamış.
Ama soru soran çıkmamış. Ananda «Bu ne güzel, ne olağanüstü bir şey, bütün
bu örgüt içinde Buda, dharma ya da sangha konusunda en küçük bir kuşkusu
olan bir kimse bile kalmamış» diyerek sevincini belirtmiş.
Buda gene dervişlere seslenmiş, «Dervişler! Bu söze kulak verin! Bileşik
olan her şey, er geç çözüşüp yok olacaktır. Kendi kurtuluşunuzu kendiniz
sağlayınız,» demiş ve bu sözler Buda'nın son sözleri olmuş, kısa bir süre
sonra ölmüş. Dervişlerden bir bölümü Buda'nın öldüğünü anlayınca ağlayıp
bağırmaya, kendilerini yerden yere atmaya başlamışlar. Anuruddha adlı
derviş ileri atılmış. «Yeter dervişler!» demiş. «Ağlamayı kesin, yas da
yok. Ustamız bize, 'sevdiğiniz, yanınızdan ayırmak istemediğiniz hiç bir
şey yok ki bir gün gelip ya onlar sizden ya siz onlardan ayrılmayasınız.
Doğanın yapısı böyledir' diye söylememiş miydi?» diyerek dervişleri,
yatıştırmaya çalışmış.
Ertesi gün Ananda, Kusinara beyleri Malla'lara Buda' nın ölüm haberini
iletmiş, Buda'ya ününe, şanına yaraşacak bir cenaze töreni düzenlenmiş.
Yedi gün süresince Buda'nın ölüsüne her türlü saygı gösterisi yapılmış.
Yedinci gün cesedi görkemli bir cenaze alayıyla yakılacağı yere getirilmiş
güzel kokular çıkararak yanan bir odun yığınının üstüne yerleştirilmiş,
Malla'ların başta gelenlerinden dört kişi ateşi yakmak görevini
üstlenmişler ama her ne yaptılarsa da odunlar ateş almamış. Bu arada
Mahakasyapa'yla topluluktan olan beş yüz derviş Buda'ya son saygılarını
sunmak üzere Pava'dan Kusinara'ya gelmek için yola çıkmışlar.
Mahakasyapa'yla dervişler yetişip de saygı görevlerini yerine getirdikten
sonra odunlar kendiliklerinden ateş alıp yanmaya başlamış.
Buda'nın etleri yanıp da yalnızca kemikleri kalınca bir yağmur boşanıp
ateşi söndürmüş, bir yandan da Malla'lar güzel kokulu sular serperek
ateşin sönmesine yardımcı olmuşlar. Buda'nın kemikleri köyün toplantı
odasında mızraklardan yapılmış bir kafes üstünde yedi gün süresince
herkesin gelip saygı duruşunda bulunması için sergilenmiş. Kral
Acataşatru, Kapilavastu'lu Şakya'lar, Vaişali'li Licchavi'ler, Ramagama'lı
Koliyas'lar Vethadipa'lı brahman'lar ve Kusinara'lı Malla'lar hepsi
Buda'nın kalıntıları üzerinde hak istemişler. Kalıntıları alıp üstüne bir
höyük yapmak istiyorlarmış. Malla'lar Buda'nın kendi köylerinde öldüğünü
ileri sürüp kalıntıları hiç kimseye vermek istememişler. O zaman Dona
adında bir brahman çıkmış. «Buda, isteklerden tutkulardan kurtulmayı
öğütlemiyor muydu?» diye sormuş. Sonra da kalıntıların sekize bölünüp hak
isteyenler arasın­da paylaşılmasını, böylelikle hepsinin Buda'nın anısına
bir anıt yapabileceklerini söylemiş. Dona'nın önerisini kabul etmişler ve
kalıntılar üzerine sekiz ayrı yerde anıt yapmışlar. Bir anıt da Buda'nın
küllerinin üstüne, başka bir anıt da kalıntıların içine konduğu kap üstüne
yapılmış.
Körün isteğine karşılık verilen lensti hayat...
Kullanıcı avatarı
cerulean
Mesajlar: 2078
Kayıt: 17 Tem 2008, 00:36
Konum: göçebe

Mesaj gönderen cerulean »

...Kendiniz kendinize ışık olun, dışınızda olan, dışınızdan gelebilecek hiç bir şeyden destek, dayanak aramayın. Kendinize yalnız gerçeği ışık yapın. Kendi dışınızda hiç, ama hiç kimseden destek, dayanak aramayın, ister şimdi, ister ben öldükten sonra, kendilerine kendi ışık olan, dışta bir destek, dayanak aramayan, ışık olarak yalnızca gerçeğe tutunup, gerçeğe güvenen, kendilerinden başka kim olursa, olsun, kimseden destek aramayanlar yolun sonuna, tepenin doruğuna ulaşabilirler, gerçeğe erebilirler. Yeter ki yılmadan, usanmadan oraya varmak için çaba harcasınlar.

Harikaydı, teşekkürler...
Kullanıcı avatarı
pinokyo
Mesajlar: 208
Kayıt: 19 Tem 2008, 00:31
Konum: odasında

Mesaj gönderen pinokyo »

Buda öğretileriyle bir dinden çok hayatı tanımlayan bir felsefe yaratmaya çalışmışlardır
bzı arkadaşlarım okursam dinden çıakrım budist olurum diye Budanın öğretilerini okumayı reddediyolar
korkmayın dinden çıkmazsınız
Körün isteğine karşılık verilen lensti hayat...
Kullanıcı avatarı
cerulean
Mesajlar: 2078
Kayıt: 17 Tem 2008, 00:36
Konum: göçebe

Mesaj gönderen cerulean »

pinokyo yazdı:Buda öğretileriyle bir dinden çok hayatı tanımlayan bir felsefe yaratmaya çalışmışlardır
bzı arkadaşlarım okursam dinden çıakrım budist olurum diye Budanın öğretilerini okumayı reddediyolar
korkmayın dinden çıkmazsınız
:roll:
Cevapla