İnternete bağlanıp hayattan kopanlar

Sosyal fobi ve psikoloji üzerine makaleler..(Lütfen yazının kaynağını belirtiniz)
Cevapla
hezarfen
Mesajlar: 884
Kayıt: 18 May 2008, 19:58

İnternete bağlanıp hayattan kopanlar

Mesaj gönderen hezarfen »

Bilgisayar ve internet, birçoğumuzun hayatını kolaylaştırırken kimilerine de dünyayı zindan ediyor. Oyun, chat, arama derken kendilerini sanal bir girdabın içinde bulanların sayısı hızla artıyor...


Geçtiğimiz haftalarda yoğun seçim gündemi arasından çarpıcı bir haber sıyrıldı. Amerika’da video oyunları saplantılı bir çiftin çocuklarının düşmüş olduğu içler acısı durumdu bu. Anne-baba bilgisayar oyunlarına kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki, çocuklarının halinin belki farkına bile varmadılar. Bilgisayar oynarken ihmal ettikleri 22 aylık oğulları ile 11 aylık kızları ciddi şekilde kilo kaybetmiş, çeşitli organlarında enfeksiyon zuhur etmişti. Haklarında çocuk ihmalinden ötürü dava açılan çift, 12’şer yıl hapisle cezalandırılabilecek.

Dünyanın farklı coğrafyalarına dair benzer haberler daha önce de karşımıza çıkmıştı. Romanya’da 9 gün 9 gece bilgisayar oyunu oynayan 14 yaşındaki bir genç, yorgunluktan hastanelik olmuştu. Hong Kong’da 12 saat ‘Diablo 2’ adlı bilgisayar oyununun başından kalkmayan bir çocuk, sanal şeytanı yok edeyim derken hayatını kaybetmişti ki bu oyun Türkiye’de de oldukça popüler. Hong Kong’da daha önce de ‘Counter Strike’ oynayan bir genç, bilgisayar karşısında ölü bulunmuştu. Güney Kore’nin Seul şehrinde 38 yaşındaki bir Koreli, aralıksız oyun oynamış, onuncu günde ekran karşısında fenalaşmış ve kurtarılamamıştı… Eğlence amaçlı oturdukları halde saatlerini oyun başında geçiren bu örneklerde; sara hastalığı gibi bir krize maruz kalındığı tahmin ediliyor.

Farklı coğrafyalardan, yaşlardan benzer örnekleri çeşitlendirmek mümkün. ‘Oyun bağımlılığı’ ifadesiyle literatüre geçen bu saplantının bir benzeri de internete karşı geliştiriliyor. Teknolojinin bize sunduğu sevimsiz iki hediye; ‘internet bağımlılığı’ ve ‘oyun bağımlılığı’ yani özetle bilgisayar bağımlılığı. Benzer belirtiler görülüp, hemen hemen aynı tedavi yöntemleri kullanılsa da Amerikan Hastanesi’nde görevli uzman psikolog Aslı Akkan ikisi arasındaki farka dikkat çekiyor: “İnternet bağımlılığının bir sürü sebebi var. Kimi anti sosyal olduğu için geçer internet başına, kimi kumara ulaşmak ister, kiminin ise zamanı o kadar çoktur ki sörf yapar. Oyun bağımlılığında ise özellikle karakter yaratılanlarda, kişi gerçeklikten kopmak ister. Böylece, oynadığı oyun sayesinde kendini yeni bir karakterle özdeşleştirerek farklı bir gerçekliğe teslim olur.”

Dünyanın en yoğun ‘internet nüfusuna’ sahip Amerika’da bu hastalığın belirtisi ziyadesiyle gün yüzüne çıkmış. Öyle ki ülkede bilgisayar bağımlıları için birçok rehabilitasyon merkezi kurulmuş. Bu merkezlerde, gününün büyük bölümünü internette geçirdiği için kendini iyi hissetmeyen bilgisayar kullanıcılarına psikolojik danışmanlık hizmeti veriliyor. Bazı Uzakdoğu ülkeleri, internet kullanımını kısıtlamak amacıyla yasalar çıkarıyor, internet üzerinden oynanan oyunların belli bir süre sonra kendi kendine kapanması için uygulamalar gerçekleştiriliyor. İnternet bağımlılarını rehabilite eden merkezlere devlet desteği sağlanıyor.

SANAL BİR VİRÜS: BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞI

Türkiye’de henüz durum bu kadar vahim değil; fakat bilim adamlarına göre önümüzdeki yıllarda benzer vakıalarla karşılaşabiliriz. Çünkü internete erişim kolaylaştıkça bağımlıların da sayısı aynı ölçüde artıyor. İstanbul’daki Balıklı Rum Hastanesi’ne son iki yıl içerisinde bilgisayar bağımlılığı sebebiyle 200 vaka gelmiş. Hastaneye gelenler farklı şikâyetlerde bulunsalar da yapılan görüşmeler neticesinde asıl sebebin bilgisayara olan aşırı ilgi olduğu tespit edilmiş. Bu hastaların çoğalmasından ötürü internet bağımlıları için bir klinik de açılmış. Hasta profili 12-65 yaş arasında değişiyor. Fakat daha çok 15-25 yaş grubunda bilgisayara düşkünlük gözleniyor. Yaşa göre şikâyetler de farklılık gösteriyor. Eğer başvuran çocuksa daha çok okul problemleri ön plana çıkıyor. Ergenlik döneminde ise kimlik bunalımı, sosyal fobi ve normal hayata uyum sağlayamamadan dolayı sanal dünyaya yöneliş görülüyor. Erişkinlerde daha çok evlilik sorunları kişiyi bilgisayara yöneltiyor. Hastaların büyük bölümü erkek. Prof. Dr. Mansur Beyazyürek’e göre kadınların ‘makine’ kullanmasının hep erkek kontrolünde olması bunda etkili.

Doktorlar daha çok başkalarının tavsiyesi üzerine hastaneye başvuruların yapıldığını anlatıyor. Fakat yine de edindiği bilgilerden yola çıkarak ‘Ben internet bağımlısıyım’ diye kapılarını çalanlar da var. Bunlardan bir tanesi Zehra Hanım. Yemeğini yapan, bulaşığını yıkayan, çocuklarıyla ilgilenen normal bir ev hanımı Zehra Hanım. Lakin bilgisayarla tanıştıktan sonra hayatının kontrolünü yavaş yavaş kaybetmeye başlamış. Başlarda az vaktini alan chat, zamanla tüm gününü işgal etmiş. Psikolojik, sosyal yapısıyla ters düşen şeylerle karşılaşıp mutsuzlaşmasına rağmen internete girmemek için yeterli iradeyi bir türlü gösterememiş. Sonunda “Kendimi internetten alamıyorum, beni tedavi edin” diyerek doktor kapısını çalmış. Bir müddet klinikte yatınca internetle ilişiği kesilmiş. Daha sonra ilaçlarla rahatlatılmış, internete girme saatleri azaltılmış ve sonunda normal hayatına geri dönmüş.

Hastaneye başvuranlar arasında 65 yaşında olan bile var. İnternetle geç tanışan ve bundan keyif alıp, vaktinin çoğunu bilgisayar başında geçirenler... Ama yukarıda da değindiğimiz gibi daha çok 15-25 yaş arasındakilerin ilgisini çekiyor bilgisayar. Türkiye’de internet bağımlılarının oranını ve karakteristiğini görmek için internet forumlarına bir göz gezdirmek kâfi. Bağımlı olduğu için kendini çaresiz hissettiğini dile getiren çok sayıda gencin yazdıkları bu forumlarda mevcut. İşte bunlardan bir tanesi: “Ne yapacağımı şaşırdım! Sık kullanılanlarım 100 siteyi geçeli baya oldu. Bloglines’ta 40 sitenin feedlerini takip ediyorum. Şu anda bile opera’da 7 sayfa açık. Nereye bakacağımı şaşırdım. Kategorilendirme bile yapamaz oldum. Gezdiğim site sayısı arttıkça her şey birbirine karıştı. Yıllardır internete girerdim; ama bu bloglar, rss, web 2.0 derken işler çok değişti, yavaş yavaş bağımlısı oldum.”

VAKTİMİ GEÇİRDİĞİM EN İYİ YER İNTERNET GİBİ

Benzer bir itiraf da 27 yaşındaki bir gençten geliyor: “21 yıldır bilgisayar kullanıyorum. Günümün 7-8 saatini internette doküman, forum ve ekşi sözlükte geçiriyorum ama ben yine de bir bilgisayar bağımlısı değilim. İnanın yapacak daha iyi herhangi bir şey bilsem bir saniye bile durmam ve bu çok acı.” Kimi, annesi kabloları saklamadığı sürece bilgisayardan kalkamadığını, kimi ise zaman israfına ve ekonomik zarara uğrasa da internetten vazgeçemediğini söylüyor. Araştırma niyetiyle bilgisayarı açtığı halde kendini ‘saçma sapan’ sitelerde bulanların sayısı da az değil.

24 yaşındaki Metin’den de benzer cümleleri duyuyoruz. “Vaktimi geçirdiğim en iyi yer internet gibi geliyor.” diyor. O da 16 yaşından beri internete bağlanıyor; fakat son birkaç yıldır eskiye nazaran çok daha uzun vakit geçiriyor. Özellikle işten ayrıldıktan sonra bilgisayar başında daha çok durur olmuş. Bilgisayarını bir aydır kapatmamış ve sürekli internet açık. Günün ortalama 7-8 saati ekran karşısında: Müzik, film indiriyor, oyun oynuyor, teknoloji siteleri ilgisini çekiyor. “Bilgilere oradan ulaşacağımı bildiğim için sürekli başvuruyorum; ama ilgi alanlarımın dışına da beni sevk ediyor.” diyor. Birçok bilgisayar kullanıcısı gibi Metin de internet başındayken geçen saatlerinin farkına varamıyor. Peki, internete ulaşamadığı zamanlar ne hissediyor? “Geçenlerde bir akrabama gittim ve internet yoktu, bu beni çok rahatsız etti.” diyor; fakat buna rağmen kendisinin internet bağımlısı olmadığı görüşünde. Hâlbuki doktorların teşhisi tam tersi.

BAĞIMLILIK, SADECE SAATLE ÖLÇÜLMÜYOR

Literatürde haftada 40 ila 80 saatini ekran başında geçirenler ‘bilgisayar bağımlısı’ olarak tanımlanıyor; fakat Balıklı Rum Hastanesi Bağımlılık Merkezinde görev yapan psikiyatr Yasin Genç’e göre bu sürenin çok da anlamı yok. “Mesela önemli bir işin var; ama internet başından kalkamıyorsan bağımlısın demektir.” Bağımlılık tarifini ise şöyle yapıyor: “Bir şeyden keyif alıyorsun ve sürekli dozu artırıyorsun. Alkolde eğer ölçü bardaksa internette de saattir. Nasıl alkol almadığında yoksunluk belirtileri başlarsa; uykusuzluk, sinirlilik, gerginlik gibi… Günde on saat bilgisayar başında kalan biri de ondan uzakta kaldığında benzer hallere bürünür. Fiziksel ve ruhsal anksiyeteler gözlenir. Bilgisayar bağımlılığında da tamamen diğer bağımlılıklara benzer semptomlar var ve bunlar işlevselliği bozuyor.

Esasında ‘bilgisayar bağımlılığı’nın bir hastalık olup olmadığına dair özellikle yurt dışında ciddi bir tartışma var. Kimilerine göre bu sadece alışveriş bağımlılığı ya da kleptomani gibi bir ‘itki denetimi’ problemi, başka psikolojik problemlerin bir tezahürü. Prof. Dr. Mansur Beyazyürek’e göre bir maddenin ya da herhangi bir davranışın bağımlılığa sebep olduğuna karar vermek için kişinin sosyal, psikolojik ve biyolojik yapısına değişiklik yapmasına rağmen vazgeçilemez olması yeterli. Mesela bir çocuk ailesiyle arası bozulması, derslerinin kötüleşmesi, ağrıları ya da ruhsal bozukluklarına rağmen internetten ya da oyun oynamaktan vazgeçemiyorsa bağımlı demektir. Bilgisayar bağımlılarında organik bozukluklara da sık rastlandığını söylüyor Prof. Beyazyürek; gözlerin bozulması, sırtta eğrilik gibi… Yasin Genç, bu vakalarda sebep-sonuç ilişkisini bulmanın güçlüğüne değiniyor: “Saf internet bağımlısı değil gelen hastalar, muhakkak başka bağımlılıkları da var.” Eştanılı bir durum bilgisayar bağımlılığı. Sosyal fobi en sık rastlanan tetikleyicilerden. Fakat sosyal bir hayatı olduğu halde internete bağlılığı arttıkça asosyalleşenler de var.

BİLGİSAYAR, ÇOCUĞUN HAYAL DÜNYASINI ÖLDÜRÜYOR

Bilgisayar bağımlılığının tedavisinde hastanın katılımı önemli. Diğer bağımlılıklara nazaran hastanın durumunu daha kolay kabul edebilmesi, doktorların işini kolaylaştırıyor. Kalıp değil, kişiye özel tedaviler uygulanıyor. Önce bilgisayarın kişinin hayatındaki yeri tespit ediliyor. Psikolojik, biyolojik, sosyal patolojiler varsa belirleniyor. Eğer bir sosyal çekilme, sıkıntı varsa antidepresan kullanılıyor. Daha çok da davranışçı terapi uygulanıyor. Hastanın internete girme saati azaltılarak, yerine keyif alarak yapabileceği başka alışkanlıklar ikame ediliyor.

Kadın ve erkeklerin internetteki tercihleri birbirinden farklı. Kadınlar daha çok alışveriş sitelerinde vakit geçiriyor, erkekler ise oyun, kumar ve cinsel içerikli siteleri tercih ediyor. Çocuklar bilgisayarda en çok oyun oynuyor. Chat ise her yaş grubuna hitap ediyor. Prof. Beyazyürek, çocuklar için bilgisayarın çok ciddi bir tehdit olduğunu düşünüyor: “Özellikle çocuklar ortaokuldan önce bilgisayar başına kesinlikle oturtulmamalı. İnsanı insan yapan en önemli özellik soyut düşüncedir ve bu yetenek dokuz yaşına kadar şekillenir. Soyut düşüncenin henüz tamamlanmadığı bir dönemde çocuğun önüne bilgisayar gibi bambaşka bir dünya koyduğunuz takdirde yeteneği gelişemez ve robotlaşır. En azından 8-9 yaşına kadar aileler bu konuda dikkatli davranmalı.” Ebeveynin, “Ne güzel, çocuğum bilgisayar kullanıyor” sevincinin de anlamsızlığını ortaya koyuyor Beyazyürek’in ifadeleri. Zira akıl hastalıklarının büyük bölümü de soyut düşüncenin bozulmasıyla başlıyor.

Peki bu durum karşısında nasıl bir tedbir geliştirmeli? Psikiyatr Genç, bağımlılık sorununun çözümünün genel bir devlet politikası olması gerektiğini düşünüyor. İnsanların bilinçlendirilmesi, bu yönde atılacak en önemli adım. Böylece kişisel ‘farkındalık’ arttığı için tedavi ihtiyacının doğması da sağlanacaktır. Psikolojik desteğin de ihmal edilmemesi gerekiyor.

Şüphesiz burada en büyük iş, kişinin kendi iradesine düşüyor. Saatlerce açık tuttuğu bilgisayarında açtığı her pencerenin içinden geçerek bilmediği bir yönde ilerlemektense daha ‘tutumlu’ bir tavır takınmak gerekiyor. Aksi takdirde bilgisayar içinde sanal bir dünya kuruyor kişi kendine ve bu, dışarıdaki hayattan hem psikolojik ve nadiren de olsa fiziksel bir kopuşa dahi sebep olabiliyor. Bu durum karşısında söylenebilecek tek söz kalıyor: “Değer miydi?”

İlhan Mansız: RAHATLAMAK İÇİN OYUN OYNUYORUM

Rahatsızlığından ötürü futbolu bırakan İlhan Mansız da bilgisayar oyunu tutkunlarından. Onun oyunlarla geçmişi çocukluğuna kadar gidiyor, sanal dünyada da futbolu tercih ediyor. Bilgisayar meraklısı arkadaşlarıyla kamp dönemlerinde de sık sık macera içerikli oyunlar oynamış. İlhan Mansız, futbolu bıraktığı için bilgisayar karşısında artık daha fazla vakit geçiriyor. “Tamamen rahatlamak amacıyla oyun oynuyorum.” diyor. Bazı günler hiç aklına bile gelmiyor oyun oynamak; fakat 7-8 saate varacak kadar da bilgisayar başında kaldığı olmuş. Teknolojiye düşkün olduğunu ifade ediyor; ama günlük hayatını etkilemeyecek şekilde internet başında vakit geçirdiğinin altını çiziyor İlhan Mansız. Özellikle iletişimlerde yüz yüze görüşmeyi tercih ediyor. Merak ettiği bilgilere ulaşmak için de ilk kaynağı internet oluyor.

BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞININ BELİRTİLERİ

Haftada 40 ila 80 saatini bilgisayar başında geçirmek. Mesela oyundan uzaklaşmamak uğruna yemek yememek, su içmemek, tuvalete gitmemek vb...

Kişinin internet başında ya da bir oyun oynarken elektrik kesilmesi ya da herhangi bir engelle karşılaştığında aşırı tepki vermesi.

İnternette vakit geçirmek ya da oyun oynamak için bir toplantıya katılmamak, spor yapmamak, ertesi gün işe uykusuz gitmek, eşlerin birbirini ihmal etmesi gibi önemli sebepler.

Fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen bilgisayar kullanmaktan vazgeçememek. Mesela birikmiş ödevler varken saatlerce oyunun başından kalkamamak, dinlenme ihtiyacına rağmen uykusuz kalmayı göze almak.

Tuba Özden >>> Aksiyon Dergisi >>> Sayı: 662

KAYNAK: http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=28134 "
deagolbrandybuck

Mesaj gönderen deagolbrandybuck »

Valla bende çok fazla bilgisayar başında zaman geçiriyorum. Ama benimkisi mecburiyetten zaten işyerinde mecbur bilg başındayım. Evdede yapıcak bişey yok, sonra dışarıda gezicek, birlikte vakit geçirecek arkadaş, sevgilide yok. Bilgisayar başında oturmaktan başka çare kalmıyor mecburuz buna...
sarıkantaron
Mesajlar: 210
Kayıt: 30 Tem 2008, 00:36

Mesaj gönderen sarıkantaron »

tam 1 yıl önceki aksiyondan bir makale.
vay be, tam 1 yıl önce 15 gün sonra karakoldan ilk defa cıkıyorum ama bunu bilmiyorum. gece 1 nolu.
inanılmaz, hayal gibi.
neyse makaleye dönelim.. bir zamanlar gercek bir internet bagımlısıydım ki çok sukur kurtuldum bu bagımlılıktan, bu aslında biraz da iş hayatına katılma zorunlulugundan kaynaklandı. neyse, şimdi bakıyorum da en değerli yıllarımı ve önüme cıkan onlarca harika fırsatı degerlendirmek varken, sanal bilardoyla vakit öldürmüşüm, kendimi uyuşturmusum. insan yalnız kaldıkca çürüyor.
Kullanıcı avatarı
gizemliinsan
Mesajlar: 945
Kayıt: 29 Tem 2008, 18:38
Konum: ankara

Mesaj gönderen gizemliinsan »

valla benim bilgisayarım yok bağımli deilim olsa kesin olurdum
hmmm gizemli...
adora

Mesaj gönderen adora »

internette yapacak çok fazla şey bulamıyorum aslında,kendimi dışarı atmak istiyorum bunu da beceremiyorum yalnız başına sokaklarda deli divane gibi nereye kadar,internetim de olmasa şuan ya çoktan kendimi öldürmüş olurdum ya sfyi çoktan aşmış biri olurdum.çünkü farkında olmadan nete umut bağladığım zamanlar oldukça fazla.bazen öyle anlar oluyoki hiçbişey yapmasam bile nette kalmak huzur veriyo gibi bağımlı da değilim ama yalnızlığımı unutturan tek şey
Misanthrope

Mesaj gönderen Misanthrope »

1 aydır bilgisayar yoktu elimde. internet kafe köşelerinde giriyodum. şimdi yeni bitane aldım; iyi mi ettim kötü mü bilmiyorum. ama 3 gündür gece 3te yatıyom (company of heroes oynuyom paso) :? sabah 6da kalkınca da kendime gelemiyom tabi.
Kullanıcı avatarı
BiR UMUT VAR
Mesajlar: 2312
Kayıt: 23 Ara 2006, 15:08
Konum: kendini unuttuğu yerden

Mesaj gönderen BiR UMUT VAR »

bilgisayarım yok.2-yada 3 günde bir giriyorum internet cafeden .o da SF FORUMUNA yada araştırma yapmak için.birde o an msn de kim varsa sadece bu...
BİR UMUTLA BAŞLAR HERŞEY...
zélih@
Mesajlar: 68
Kayıt: 07 Şub 2008, 01:43

Mesaj gönderen zélih@ »

Allah'a şükür bende böyle bir bağımlılık yok.Ben genelde google dan aklıma takılan herşeyi ararım bazen saçmada olsa.Ya da ders izleme sitelerinden ders izlerim ve forumlarına yapamadığım soruları yollarım.Eğlenmek içinde film izlerim ya da müzik dinlerim.Maillerime falan bakarım.İnternete kısa ama sık sık girerim öyle daha ii oluyor
Yani oyun konusuna abartmam.Ara sıra ps1den oynamak yetiyor.(medal of honor die bi oyun var süper :D araba yarışı olarakda nascar ı unutmamak lazım tabi :D )

Kısacası internet kullanım konusunda kendimi taktir ediyorum :D .
Kullanıcı avatarı
gizemliinsan
Mesajlar: 945
Kayıt: 29 Tem 2008, 18:38
Konum: ankara

Mesaj gönderen gizemliinsan »

bendede ps1 var:)medal of honor u bitirdim.ilerde biyonik adamlar ve köpekler var.winningleven da gzl:)
hmmm gizemli...
Kullanıcı avatarı
cerulean
Mesajlar: 2078
Kayıt: 17 Tem 2008, 00:36
Konum: göçebe

Mesaj gönderen cerulean »

İçime attığım üzüntüleri bilgisayar oyunlarıyla uyuşturmak gibi parlak (!) bir fikire kapılmıştım ki bu yazı bana bir kere daha gerçekleri gösterdi.

Aslında yıllardır çok sevdiğim RPG tipi oyunları bile oynamıyorum. Çünkü bunlar çok vakit alıyor ve oradaki karakterinizi geliştirirken sanki kendinizi geliştirmiş gibi sanal bir duyguya kapılıyorsunuz. Oysa gerçek hayatta bütün gün bilgisayar başında olduğunuz için kilo alıyor, hamlaşıyor ve muhtemelen bakımsızlaşıyorsunuz, oysa oyundaki "karakteriniz" her daim genç, atletik ve özgüven sahibi biri.

Ben hiç network üzerinden oynamadım çok şükür sarmadım öyle bir şeye ama küçük ablam bunlara aşırı bağımlı. Bütün arkadaşları internet üzerinden, asla tanışmadığı ve tanışmayacağı Allah bilir nasıl insanlar. Birbirlerini sanal bir platformda görüp sanal bir muhabbet besliyorlar, sanki oradaki "nickname" ve karakter resiminden ibaretmiş gibi. Tamamen zırdelilik. Ama bunu akılıbaşında insanlar bilinçli bir şekilde seçiyorlar.

Ablamı dün gene aradım aylardır benle konuşmamasına rağmen sürekli sabırla arıyorum çünkü ne olursa olsun o benim ailemden biri. Üstelik bana iyi davrandığı zamanlar beni travma ve üzüntüye terk ettiği zamanlara oranla bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan biri. Gene de aradım ve elbette o saçma "World of Warcraft" oyununda yağma yapmak için benimle 1 dk. daha konuşmayı lüzumsuz buldu. Durumu eşime anlattım artık 2 senedir uğraşmaktan bıktığımı (bunun öncesi de var) bilen eşim, kısaca ablamın durumunu delilik olarak nitelendirdi. Ablam bipolar olduğunu iddia eden biri. Belki de borderline'dır ama bilemem, ben dr. değilim. Bence aşırı bir durumu yok sadece hayattan kaçıyor. O'na nasıl yardım edebileceğimi bilmiyorum. Kendinden kaçmak için yurtdışında yaşamaya başladı... Ama hayatı iyi değil, aksine daha kötü oldu...
En son cerulean tarafından 01 Eyl 2008, 14:04 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
gizemliinsan
Mesajlar: 945
Kayıt: 29 Tem 2008, 18:38
Konum: ankara

Mesaj gönderen gizemliinsan »

inş ablanda bizde düzeliriz:)
hmmm gizemli...
Cevapla